F. Korkut Uluğ, Mustafa Kemal, 10 Kasım 1938... Saat 09:05... Ölümsüz

F. Korkut Uluğ, Mustafa Kemal, 10 Kasım 1938... Saat 09:05... Ölümsüz
Karakter Boyutu

Mustafa Kemal, 10 Kasım 1938... Saat 09 : 05... Ölümsüz, tuval üzerine yağlıboya 120 x 100 cm.

F. Korkut Uluğ

SANATSAL  ÖZGEÇMİŞ

Elektrik Yüksek Mühendis ( İTÜ 1968). 1985 yılından bu yana yağlıboya resim yapıyor. Sanat tarihi ve felsefesi, batı ve doğu resim sanatları, çağdaş fizik, Anadolu Tasavvufu ve Zen Budizm ile yakından ilgileniyor.
            
Yapıtları, T.C. Kültür Bakanlığı, Çanakkale Deniz Müzesi, İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi ile özel kuruluş ve şahıs koleksiyonlarında bulunmaktadır.

I - ) YARIŞMALI  VE KARMA SERGİLER

           1-) ESBANK, ‘’YUNUS EMRE’’ Resim Sergisi –III  /1986

           2-) T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI- TARİŞBANK ‘’İstiklal Marşının Doğuşu Ve Kurtuluş Savaşı’’ Konulu  ResimSergisi /1987    

           3-) TEKEL Geleneksel   Resim Sergisi – III - 1989

           4-) ESBANK, ’’YUNUS EMRE‘’  Resim Sergisi  -VI /1989

           5-) TEKEL - Geleneksel Resim Sergisi - XIII   /1999

           6-) SNBA, SALON 2005, CARROUSEL de LOUVRE / PARİS  (Sanatçı Özel Ödülü)

           7-)  SNBA, SALON 2006, CARROUSEL de LOUVRE/ PARİS  (Sanatçı Özel Ödülü)

           8-) SNBA, SALON 2007, CARROUSEL de LOUVRE / PARİS  (Sanatçı Özel Ödülü)
                    
           9-) BEAUX ARTS BEZIERS, Salon International des Arts /BEZIERS-FRANSA (Jüri Özel Ödülü ) - 2008

           10-) ‘’SOUPED-UP PONTIAC ‘’ MUSEUM OF NEW ART  (MONA) DETROIT –USA. - 2008
                      
           11-) BİNDALLI SANAT GALERİSİ  - Portrelerle RA’yı anmak -2007

           12-) İZMİR DEVLET RESİM HEYKEL MÜZESİ, Kuva-yı Milliye-2008 (Ulusal Kanal Destek Sergisi)
  
           13-) ÇANAKKALE RESİM YARIŞMASI. - 2008
        
           14-) İZMİR BELEDİYESİ SANAT MERKEZİ  ‘’Atatürk’ün Çocukları’’  Sergisi, 2009 İZMİR

           15-) GALERIE ARTEST, PARIS 2009

           16-) ART EN CAPITAL, GRAND PALAIS, PARIS 2009

           17-) ANKARA SOYUT GALERİ, İZMİR ARTSHOP 2011. ’’Küçük Şeyler’’                                                                                                      
           18-) SNBA, SALON 2012, CARROUSEL DE LOUVRE, PARİS

           19-) İZMİR RESİM HEYKEL MÜZESİ, Ekim Geçiti - 2013

           20-) SNBA, SALON 2013, CARROUSEL DE LOUVRE, PARİS

           21-) ASF-ALAÇATI SANAT FESTİVALİ, İZMİR - 2015   

           22-) İZMİR RESİM HEYKEL MÜZESİ GALERİSİ FUAR –‘’ATATÜRK VE CUMHURİYET KARMA SERGİSİ’’, - 2016
                         
           23-) IDE - ULUSLARARASI RESİM SERGİSİ Adnan Saygun  şubat 2017    


II - ) KİŞİSEL SERGİLER

           I-) İŞBANKASI SANAT GALERİSİ/İZMİR - 1989
             
           II-) ‘’ÇANAKKALE SAVAŞI VE KUVA-YI MİLLİYE’NİN DOĞUŞU ‘’  RESİM SERGİLERİ:
                              1-) 18 MART ÜNİVERSİTESİ / ÇANAKKALE - 2001
                              2-) ÇANAKKALE ASKERİ MÜZE / ÇANAKKALE - 2001
                              3-) HARBİYE ASKERİ MÜZESİ / İSTANBUL – 2001

18 Adet  yağlı boya tablodan oluşan bu koleksiyonun tamamı , 2001 yılında Çanakkale Askeri Müze ‘ye bağışlanmıştır. Süresiz olarak bu müzede sergilenmektedir.

           III-) ‘’KARA KALPAKLILAR, AK YAZMALILAR ‘’ RESİM SERGİSİ, ADNAN FRANKO SANAT GALERİSİ /  İZMİR  - 2002                        

                             4-)  ‘’YAŞAYAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ‘’

  GENÇLİĞİNDEN ÖLÜMSÜZLÜĞÜNE PORTRE RESİM SERGİLERİ :

                              İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ / İSTANBUL - 2007

                              DEVLET RESİM VE HEYKEL MÜZESİ / İZMİR  - 2007

                              NAMAZGAH TABYASI ( 9 Resim)/ ÇANAKKALE - 2008
  
                              EGE ÜNİVERSİTESİ SANAT GALERİSİ  İZMİR - 2008

        
                           5-)  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK PORTRELERİ

                            - ARTSHOP  SANAT GALERİSİ  İZMİR - 2014

                            - IŞIKKENT EĞİTİM KAMPÜSÜ  İZMİR - 2014

 

YAŞAYAN ATATÜRK

MUSTAFA KEMAL 1902, Selanik - İstanbul 80 X 100 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Çok sevdiği annesini ve doğduğu kent Selanik’i, karmakarışık Makedonya’yı ve çocukluk anılarını bırakarak İstanbul’a, Harp Okulu’na gelir.

Daha o yıllarda, kafası sürekli imparatorluğun ve ülkesinin geleceği endişesi,sorunları ile doludur. Okulda manevi huzursuzluk içindedir. Anlaşılmaz şekilde küskündür, kederlidir ve asidir. Ötedenberi otoritelere karşı güvensizdir. Çok zekidir. Soran araştıran, gerçekleri ayna gibi görüp yansıtan bir akla sahiptir. Kendine çok güven duyar ve tüm bu özelliklerinden dolayı alaycı bir yanı da vardır.

Kafası sürekli ülke sorunları ile uğraştığından geceleri uyuyamaz. Maddi ve manevi yalnızlık içindedir. Duygulu, içli ve henüz amaçlarını tam belirliyememiş gençlik bunalımlarıdır bunlar.

Ama bu durum onu yenilgiye sürüklemez. Aksine sürekli kendini işler ve yetiştirmeye uğraşır. Bir misyonu olacağına ve büyük işler yapacağına inanmaktadır. Zaten insan hamurunun soyluluğu da buradadır.

MUSTAFA KEMAL 1905, İstanbul 90 X 100 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Harp Akademisi’ni kurmay yüzbaşı olarak bitirir. Üniformasını kuşanıp annesine göndermek için Beyoğlu’nda çektirdiği fotoğraf gerçekten gözalıcıdır. Tam anlamı ile yakışıklı, yüz hatları gelişmiş, tüm karanlık günlere karşın, pırl pırıl gözlerle geleceğe umutla bakan genç bir erkek ifadesidir. Bıyıkları iki ucu yukarıya dimdik sivrilen moda "alabros"’ bıyıklardır.

Vatanın kurtuluşu amacı ile arkadaşları ile sık sık toplantılar yapar. İşte o sıralar bir yakın arkadaşının öyle bir hiyanetine uğrar ki dünyası kararır. Tutuklanır ve Suriye’ye sürgüne gönderilir. Annesi "Paşa olacak oğlu"nu boşuna bekler. Uzun süre ondan haber alamayacaktır. Zübeyde Hanım için bir ömür boyu çekeceği üzüntüler, acılar, çileler yeni başlamaktadır.

Şam’daki yaşamı ve gözlemleri onu olgunlaştıracak ve yaşamı boyu etkileyecektir. Ülkesi için asıl tehlikenin dinsel irtica ve yobazlık olduğu sonucuna orada varacaktır.

MUSTAFA KEMAL 1908, Şam 75 X 100 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Mustafa Kemal, Selanikte İmparatorluğun en iyi durumda olan III. Ordu'sunda bir görev koparmayı başarır. Onun burada da örgütünü kurup devrimci çalışmalara girişmesini zamanın en güçlü örgütü "İttihad ve Terakki"nin liderleri tarafından yeteri kadar değerlendirilemez. Üstelik Mustafa Kemal’in başına buyruk, atılgan karakteri bu liderlerden Enver Bey’in hiç hoşuna gitmez. Aralarında bir ömür boyu sürecek çekişmeler başlar. Bu çekişmeler her ikisinde de psikolojik bir takıntı haline gelir. Şans Enver Bey’den yanadır. Örgüt 1908 devrimini gerçekleştirir ve yönetime el koyar. Enver Bey yıldızlaşmış, bir kahraman olmuştur. Mustafa Kemal gözden düşmüştür. Mustafa Kemal içine kapanır, çok az konuşur. Geleceği Enver Bey tarafından adeta zincirlenmiştir.

Bu ruh hali, varlığında çöküntüler yerine onu kamçılayan, uyaran içdürtü haline gelir.

Olaylar çok daha kudretli bir Mustafa Kemal’i ortaya çıkaracak gelişmelere gebedir. Ancak bu; acılar, baskılar, umut ve umutsuzluklar içinde geçen bir on yılı alır.

MUSTAFA KEMAL 1915, Çanakkale 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Bir milletin kaderini tayin edecek ve tarihin kaydettiği en önemli liderlerden biri olacak Mustafa Kemal’in tarihteki doğum yeri, Anafartalar, "Kemalyeri"dir. Çanakkale Savaşları kader tayin edici bir aşamadır.

Bir savaş günü, bir insanı on yıl yaşlandırabilir. Hele teraziye konulan yalnız onun yaşamı değil de onbinlerin yaşamı ve sorumluluğu ise... İşte o zaman Mustafa Kemal’in dediği gibi "ölümden daha ağır olan" bir sorumluluk içinde yoğrulan karar adamının duydukları ve çektikleri onu bir günde "insanüstü" kılabilir.

Kendisinin her an canını vermeğe hazır oluşu, düşman ateşi altında sanki kendisini koruyan bir büyü varmış gibi dolaşması onu bir masal kahramanına dönüştürür.

Avurdu, avurduna çökmüş, benzi sararmış,günlerdir uyumamıştır. Yorgun erleri ile sürekli döğüşür. Soğukkanlı ve cesurdur. Birbirine girmiş binlerce genç insan gözünün önünde ölür, yaralanır.

Çukura batmış bu gözler neler görmüş ve daha neler görecektir...

MUSTAFA KEMAL 1907, Diyarbakır - Halep 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Çanakkale’den sonra Mustafa Kemal artık eski Mustafa Kemal değildir. Zaferle çıktığı savaşın kanlı,acı ve yorgun anıları ona kabuslar yaşatır. Enver Paşa başta olmak üzere devleti yönetenler onun sivrilmesinden endişe duyarlar, onun başarılarını silmeye çalışırlar.

Mustafa Kemal İstanbul’da bir kahraman olarak karşılanmayı ve "Paşa"lık unvanı ve daha önemli görevler bekler. Boşunadır. Sonunda anlar ki İstanbul’da yapacak işi yoktur. Mustafa Kemal yapayalnızdır. Buruk duygular içindedir ama meydan okuyan aklı ve sezgileri ile hala yapacağı çok şey olduğuna inanır.

XVI. Kolordu komutanı olarak Kafkas cephelerine gidecek, Bitlis ve Muş’u ruslardan geri alacaktır. VII. Ordu komutanlığı’na atanır. Önce Dıyarbakır’a sonra Halep’e gider. O sıralar peygamber soyundan gelen Haşimi Şerifi meşhur İngiliz casusu Lawrence marifeti ile ingilizlerle birleşerek Türk Asker’ini Medine’de kuşatmıştır. Müslüman araplar, müslüman türkleri arkadan vurmaktadır. Ünlü Medine savunmasını yapan Fahrettin Paşa askerleri ile birlikteyağan yağmur sularını içmekte, açlıktan çekirge yemektedirler. Ama Medine teslim edilmez.

Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli türk çocuklarının arap yarımadasında kırılmakta olduğunu görür. Elde kalan kuvvetlerden emrinde olanları güvenli bir şekilde Halep’e doğru çeker ve hiç bir ordu komutanının yapamayacağı şeyi yapar. Yalnız askeri yönden değil ülkenin genel durumu üzerine gerçekleri dile getiren ve çözüm öneren belge nitelikli bir rapor yazarak vekilini de tayin ederek görevine kendi son verir, İstanbul'a döner.

MUSTAFA KEMAL 1918, İstanbul 100 X 70 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Mustafa Kemal’de "itaatçi ruh" yoktur. Olaylara ve koşullara baş eğmez, onları olduğu gibi kabul etmez. Olumsuzluklarla savaşmayı iyi bilir... Bütün ordu dağıtılmıştır. Ülkenin maddi, manevi bütün dayanakları tükenmiştir. Herşey çökmüştür. Herkes kötümserdir.

Ama bir adam var. Bu adam Mustafa Kemal’dir. Asker odur. Onun kafası yenilgiyi kabul etmez. O yeniden bir ordu yaratabilir.

Baş eğmeyen, teslim olmayan bu adam koşulları ve olayları yeniden yoğurup oluşturma gücünde olan,bu uğurda yalnız kellesini değil, asıl zekasını, iradesini ve ihtirasını ortaya koyan adamdır. Mustafa Kemal diretendir. Yön tayin edendir. Elbette duygu ve heyecan yönünden coşkundur. Ama o bunları bastırmasını bilir. Hesap, akıl denge ve strateji adamıdır. Hamurunda soy bir maya vardır. O kendini bu hamurdan yoğurur. İşte tek başına bile kalsa, şaşırmayan, iç gücünü dış olanaklarla birleştirebilen, yeni yollar açandır.

Gerçek bir önderdir ki bizzat kendini yapma kudretine sahiptir.

Herkesin çaresiz ağlayıp yakındığı felaket günlerinde kılı bile kıpırdamadan "Geldikleri gibi giderler!" diyebilen "tek adam" odur. Tek güvenmesi gereken varlık ancak halkı olabilir.

MUSTAFA KEMAL 1919, Samsun - Ankara 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Halka güvenmek lafla olmaz. Orduda işler emirle yürür. Halkı ise kazanmak için onu tanımak, inandırmak gerekir. Eğer dava "milletin kurtuluş savaşı" ise, o zaman milletin diliyle konuşmak gerekir ki halk o dili konuşanlara inansın, çekeceği acıları önceden bilsin. Savaşı isteyerek kabul etsin. Bu amaçla, büyük uğraşlardan sonra ordu müfettişi görevi ile Samsun’a gider. Halkla ilk temasını Havza’da yapar. İlk dava arkadaşları; Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Rauf Orbay ve Albay Refet ile anadolu toprağına girdikçe halkıyla daha iyi kaynaşır. Halkın ileri gelenlerinden çoğunun desteğini kazanmaya başlar. Önce Amasya, sonra Erzurum ve Sivas’da kongreler düzenlenir ve Milli Mücadele başlamış olur.

Padişah ve İstanbul Hükümeti uyanmıştır. İngilizlerin baskısı ile Mustafa Kemal’i önce geri çağırırlar, sonra hakkında tutuklama emri çıkarırlar. Askerlikten ayrılmak zorunda kalır. Rutbe ve unvanlarını terkeder. Bu olayın ruh yapısında yarattığı ve açığa vurulamayan fırtınaları Erzurum’da yaşar. Halkın coşkusuna karşın Erzurum’da karşılaştığı olaylar bir ara onu yine yapayalnız ve çaresiz bırakır. Vazgeçme aşamasına bile gelir. Ama böyle geçici ruh düşkünlüğü anları ilahların, kahramanların, peygamberlerin yaşamlarında da vardır. Bu hallerdir ki eğer onlarla karşılaşanlar onlarla hesaplaşıp yenmeyi bilirlerse yeni yolların, yeni çıkışların nedeni olur. Mustafa Kemal hamurunda olan kendine güven, yiğitlik, ileriyi görme, akıl ve kararlı inatçılık özellikleri ile bunları kolayca yenmiş ve herşeyini terkederek onun deyimi ile "milletin sinesinde bir savaşçı" olarak önce Erzurum’da kelleyi koltuğa almıştır.

Halk bu rütbesiz, nişansız, sade giysili önderine yakası kürklü bir kaput hediye eder, Mustafa Kemal’in artık yeni bir sıfatı vardır...

MUSTAFA KEMAL 1920, Ankara 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

23 Nisan 1920 Türkiye Milli Kurtuluş Hareketi’nin kendi devletini kurduğu tarihtir. İstanbul’daki Padişah ve hükümetinin halk tarafından tanınmadığı gündür. Türkiye Büyük Millet Meclisi halkın gerçek temsilcisi olarak kurulmuştur. Özgürlük bayrağının asıl açıldığı gündür. Bu gün Mustafa Kemal sivil elbisesinin içinde oldukça zayıf, yorgun ve sıkıntılıdır. Dört saat süren ilk nutkunu meclis kürsüsünden okur. Bu nutku ile Mustafa Kemal bir büyük asker oduğu kadar büyük bir akıl, mantık ve irade adamı, devlet adamı olarak belirir. Böylece millet kendi meclisini ve reisini bulur. O sırada 39 yaşındadır. Başkanlığında ilk halk hükümeti kurulur ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilkeleri atılır.Ülkenin kurtuluşu, özgürlüğü ve mutluluğu bu meclisin yönetiminde halkın gücüne dayanarak elde edilecektir. Her şey, padişah ve din adına değil, milletin adına yapılacaktır. Mustafa Kemal, bu gün milletin karşısına ihtilalci bir diktatör değil, belki cahil kalmış halka rağmen ama halk için, ve halkın beklediğini halktan daha iyi bilen, sezen aydınlık bir halk önderi olarak çıkar. Yoluna çok engeller çıkacağını, halkın kışkırtılacağını ve gerçekçi, uzak görüşlü doğası ile bu mücadelenin uzun süreceğini bilir... Ne olursa olsun o artık hazırdır...

MUSTAFA KEMAL 1921, Ankara 100 X 85 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Meclis kurulmuş, kör topal çalışmalara başlanılmıştır. Ancak Mustafa Kemal ve yanındaki bir avuç vatansever silaharkadaşları ateşten bir çember içindedir. Padişah ve İstanbul Hükümeti tarafından Mustafa Kemal "asi" ilan edilmiş ve idam kararı çıkartmışlardır. Ülkenin büyük bölümü işgal altında olması yetmiyormuş gibi, özellikle ingilizler tarafından her türlü destek yapılan Yunan Ordusu çıkartma yaptığı İzmir’den batıda sürekli ilerlemeye başlamıştır. İngiliz parası ile Padişah ve şeriat taraftarı hainler tarafından "yeşil ordu" namında  kuvvetler kurulur ve her yerde isyanlar çıkarılır Bunlara karşı koyabilecek Mustafa Kemal’e bağlı kuvvetler henüz çok zayıftır.

Mustafa Kemal arkadaşları ile karargah kurduğu Ankara Ziraat Okulu’nda korumasızdırlar. Kendilerini korumak durumundadırlar.

Mustafa Kemal uykusuzdur, sabahlara kadar çalışır. Zaman zaman çaresiz olduğunu hisseder. Halide Edip anılarında şöyle yazar:

"... Ay ışığı, perdesiz pencereden içeri doluyor ve biricik gaz lambasının çiğ aydınlığına karışarak Mustafa Kemal’in yüzüne ölü rengi veriyordu. Gözlerinin etrafını mavi çemberler çevirmiş, gözleri Dante’nin cehenneminde yananların gözleri gibi. Anlatalamıyacak kadar acı, üzüntü ve çaresizlik içinde idi. Düşmanlarla ortak hareket edenleri gördükçe derin bir hüzne ve kırgınlığa gömülüyordu...’’

Neden sonradır ki Mustafa Kemal’in sarsılmaz inancı ve sürükleyici iradesi özgürlüğe giden yolları açacaktır. Şöyle haykırır: "Arkadaşlar!, hiç bir zaman baş eğmeyeceğiz. Tuttuğumuz yolda sonuna kadar gideceğiz. Teslim olmayacağız ve başarılı olmaya çalışacağız. Yerli ve yabancı düşmanlar karşısında hakkımızı savunacağız. Son halde yenmek umudumuz kalmamışsa o zaman bir Türk Bayrağı’nın altına sığınarak halkımızın özgürlüğü uğruna canımızı vereceğiz!..."

MUSTAFA KEMAL 1922, İzmir 80 X 70 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Yunan Ordu’su Ankara önlerine kadar gelir. Ordumuz giderek güçlenmeye başlamıştır. Anadolu kendini toparlar. Önce isyanlar bastırılır, isyancıların Kuva-yı Milliye komutan ve askerlerine gösterdikleri akıl almaz vahşetin öcü alınır. Vatanseverleri arkadan vuracak hainler yok edilir. Bu büyük bir moral kaynağı olur. Artık sömürgeci güçlü devletlere ve onların maşası orduya karşı koymak zamanı gelmiştir. Mustafa Kemal Millet Meclisi çatısı içinde bulunan aykırı sesleri bastırır. Artık tam anlamı ile güç kazanır.

Türk Milleti özünde bir ordu millettir. Özgürlüğüne, onuruna, namusuna düşkün asil bir millettir. İşte tüm yokluk ve yoksulluklara rağmen bu zengin özelliğindendir ki, büyük önderinin izinde birdenbire birlik olur, güçlenir ve varlığını tam anlamı ile savunmaya başlar.

Öyküsü çok derin, anlatması çok uzun, acılar, yokluklar, ihanetler çıkarcılar ortamında anadolu halkı, acısını içine akıtarak, o sabırlı, çilekeş, alçakgönüllü ve herşeye rağmen insancıl, yiğit, onurlu direncini ortaya kor ve savaşır... Mustafa Kemal ile ve bağrından çıkardığı komutanları ile bir bütün olarak ve tam üç yıl... Batı orduları komutanı İsmet Paşa’nın zaferlerinden sonra, asıl darbeyi vuracak komutan, barışı yürekten seven, insancıl, yürekli, duyarlı komutan, savunmak için savaşan ve o zaman bir "savaş tanrısı" gibi hareket edebilen komutan, Mustafa Kemal Paşa, halkının Paşası 1921 de Başkomutan olur ve Sakarya’dan sonra "Büyük Taarruz" başlar. İnanılması güç hızda ve başarıda  tüm orduların fırtına gibi koptuğu bir saldırıdır bu...

Yunan Ordusu bozguna uğratılır. Geri çekilme sırasında tüm batı anadolu ateşler içindedir. Türk Askeri İzmir’e girdiğinde kent alev, alev yanmaktadır. Yine de Mustafa Kemal esir düşman subay ve askerlerine insanca davranılmasını emreder...

MUSTAFA KEMAL 1923, Cumhuriyet 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Dünya'nın egemen güçlerine karşı verilen özgürlük savaşı kazanılmıştır. Tek başına milletin bağrında bir savaşçı olarak yola çıkan Mustafa Kemal, halkının gönlünde, hayalinde tarihin çok az insana bağışladığı insanüstü bir şöhret, şan ve onur halesi içinde göklerdeki tahtına yükselmişti. O tüm alçakgönüllülüğü ile zaferi halkına mal ederken, halk da zaferin tüm kazanımlarını manevi değerleri ona mal ederek yüceltir.

Mustafa Kemal gençliğinden beri aklında, ruhunda olan şeyi Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmaya yani Türk Halkı’nın gerçek özgürlüğü, maddi, manevi kalkınması, çağdaş uygarlık seviyesini yakalaması demek olan devrimleri bir an önce gerçekleştirmeye başlar. Asıl vereceği savaş budur. Ama ne yazık ki bunun uygulamasında, yola çıktığı en yakın silah arkadaşları ile yolları ayrılmaya başlar. Buna rağmen o, inandığı yolda sarsılmaz inancı, inatçı ve akılcı kişiliği, ince politikası ile insanları yönetme ve ikna etme yeteneneği ve gücü ile yıkıntılar ve karmaşa arasından yeni bir ulusun doğmasının önderi olur. Büyük mücadeleler verir. Düşünce ve inançları yönünden demokrat olmasına rağmen karaktar yönünden otokrattır. Devrimini gerçekleştirebilmesi için de gerçekçi ve otoriter olması gerekir. Ama hiç bir zaman diktatörlüğe heves etmez. O kendisi için değil, halkın yararına olacağına inandığı herşeyde otoriterdir. Geri kalmış, eğitimsiz bir ülkede halk yararına başka türlü davranılamaz ve halk geliştirilmeden halkın iradesi tam sağlanamaz. Kim ne derse desin onun da bir amacı vardır ve bu: halkının tam iradesine dayalı demokratik bir cumhuriyetdir.

Cumhuriyete inanmış kadro ile 29 Ekim 1923 de cumhuriyeti ilan eder Yeni doğan devletin adı "Türkiye Cumhuriyeti" olur. Meclis ilk cumhurbaşkanını seçer: Gazi Mustafa Kemal.

MUSTAFA KEMAL 1924, Devrimler 110 X 110 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Cumhuriyeti kurduktan sonra sıra demokrasinin kuruluşu ve çağdaş kurumlarının oluşturulmasına gelir. Türk toplumunun asırlardan beri süregelen yönetim, siyaset ve kültür yapısını temelden değiştirecek devrimlerdir bunlar... Aksi halde milli kurtuluş hareketi kısırlaşarak eski günlerine dönebilir. Gazi ve arkadaşları bu yönde önemli ve güçlü adımlar atar. Bu çok zorlu bir mücadeledir. Mustafa Kemal bu uğurda varlığını ortaya koymuştur. İşte şimdi tam anlamı ile devrimcidir... Buna karşı çıkacak tüm güçleri sindirir. Saltanatın kaldırılmasından sonra içerde ve dışarda tepki doğurma riskine hiç aldırmadan "hilafeti" kaldırır. Böylece devlet ve din işlerini ayırır. İslam dinini siyasi ve kişisel çıkarlarına alet edenler ve "din böyle emrediyor" diye toplumu baskı altında tutanların can damarını keser. Laik devlet düzenini kurar ve bu konuda asla ödün vermez. Halkının gerçek özgürlüğe giden yoldur bu. İslam Dini gerçek anlamını "inanç alanı"nda bulur. Şeriat mahkemeleri kaldırılır, tarikatların çalışmaları yasaklanır. Medreseler kapatılır, çağdaş eğitim sistemine geçilir. Tüm devlet kurumlarından köhnemiş zihniyet, yobaz etkiler temizlenir. Asırlardır hükum süren ve "şeriat"a dayalı devlet biçimi son bulur.

Mustafa Kemal: " Uygarlaşamayan ve bilimde, sosyal yaşamda, ekonomide uygar eserler yaratma yeteneğinden yoksun olan ülkeler, özgürlük ve egemenliklerini kaybetmeye mahkümdur." der ve bir vasiyet gibi haykırır : " Gençler! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak olan sizsiniz ..."

MUSTAFA KEMAL 1925, Bunalımlı Yıl 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Milli Mücadele’nin önder kadrosu içinde parçalanma buhran halini alır. Birbirine karşıt iki grup oluşur. Karşılıklı şüpheler her gün biraz daha derinleşir. Gazi, eski ve yakın arkadaşlarının kendisine komplo kurduklarına inanır. Aralarında üzüntülü olaylar yaşanır. Buna rağmen Gazi çok partili demokrasiyi dener. Demokratik olarak bu ayrılıklar ifade edilsin ister. Ancak uygulama pek öyle gerçekleşmez. Demokrasi çabası sonuçsuz kalır. Yöneticiler arasında çekişmeler bitmez. Halk ise cahil, bakımsız ve yoksuldur. Sonu gelmez savaşlar milleti eritmiş, bitirmiştir. O sıralar Türkiye sosyal ve ekonomik yapısı ile adeta bir kalıntıdan ibarettir. Bu kalıntılar temizlenmeli, çağın gereklerine gore yeniden düzenlenmelidir. İlkel yaşamın yeni bir düzene yönelişi ve kalkınması için de halkın, Gazi Mustafa Kemal’in kişiliğinden başka umudu yoktur.

O günlerde yeni Türkiye’nin çok partiye değil, tek ve kudretli bir iradeye ve onun önderliğine gereksinimi vardır. Bu şef ancak Mustafa Kemal’dir. Onu bu misyona tarihi koşullar ve zorunluluklar iter. Devrimler yapılmıştı, daha başkaları da yapılacaktı ve bu böyle olacaktı…

MUSTAFA KEMAL 1926, Şeyh Said İsyanı ve İzmir Suikasti 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

İşte bu günlerde doğu isyanı patlar. Şeyh Said adında bu isyanın elebaşısı "dini kurtarmak, şeriatı kurmak, hilafeti getirmek" gibi tahriklerle, isyanı bir hafta gibi zaman içinde doğu bölgemizde bir çok kente yayar. İsyana bu tarikatın müritleri ve onların adamları, köleleri katılır. Kışkırtmalara rağmen bu bölgede çoğunlukta olan Kürt aşiretlerin desteğini alamazlar. Bu hareket etnik değil Iyobaz bir harekettir. Zaten Milli Mücadele’ye karşı, batıda peşpeşe isyanlar sürerken,  bölgede isyan hareketleri olmamıştır.  Lozan anlaşması sırasında da – kürt kökenli – bu bölge halkı, temsilcileri kanalıyla Türklerle birlikte yaşadıklarını ve öyle yaşamaya devam arzusunda olduklarını belirtmişlerdir.

Onun için Şeyh Said isyanı kürt milliyetçiliğine değil, güya din uğruna, Allah yoluna dayalı ama aslında kendi tarikat inanç ve çıkarlarına dayalı bir "irtica" hareketir.

Cumhuriyet hükümeti, isyan bölgesinde sıkı yönetim ilan ederek ve yeterli kuvvet göndererek isyanı iki ay içinde bastırır. Elebaşları yakalanıp İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak idam edilirler.

MUSTAFA KEMAL 1930, Menemen Olayı 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Türk Devrimi‘nin yeşermesi ve Mustafa Kemal‘in laik ve çağdaş devlet anlayışını ödünsüz ve şiddetli savunması ile yer altına çekilen ve kuvvetini sürdürmeye çalışan gerici tarikatlerin ikinci hareketi, 1930 yılında Menemen’de kanlı bir olayla baş verir. Derviş Mehmet adında Girit’li bir yobaz, yeşil bayrak açarak halkı ayaklanmaya çağırır. Kasaba halkından taraftar toplar. Menemen’de yedek subaylık yapan öğretmen Kubilay bir manga askerle onları durdurmaya çalışır. Derviş Mehmet tüm bu tür hareketlerde rol oynayanlar gibi vahşi bir kan içicidir. Kubilay’ı kolaylıkla bertaraf ve iki askerle birlikte şehit ederler. Derviş Mehmet, Kubilay’ın başını keser ve bir mızrağa geçirerek tekbir sesleri içinde gösteri yapar. Olay yerine askerler yetişerek kanlı bir şekilde isyan bastırılır.

İşin ucunun İstanbul’daki Nakşibendi tarikatının şeyhine ve oğluna dayandığı ortaya çıkar. Onların da cezaları kesilir. Gazi’nin bu isyanlara tepkileri çok şiddetli olmuştur. Dar çerçeveli gibi görünse de Mustafa Kermal’in bu yobaz hareketlere aşırı tepki vermesi, dinsel gericiliği, yobazlığı cumhuriyet için en büyük tehlike olarak kabul etmesindendir. "Bir gericilik hareketini ezmek için beklemektense önce davranmak ve başını ezmek iyidir" der.

Mustafa Kemal’I sevindiren ise, yeni Türkiye’nin her tarafında halkın isyanlara karşı gösterdiği tepkilerin düşmanca olmasıdır. Yurdun hiç bir yanında hükümetin söylediği şekilde bir sempati belirtisi görülmemiştir. Şeyh Said isyanında bile. Her yerde halkın her kesimi bu dinsel gericilik gösterilerine karşı şiddetle karşı çıkarlar. O kadar güçlükle elde edinilmiş olan barışı, huzuru ve cumhuriyeti sahiplenirler.

MUSTAFA KEMAL 1933, Yalnız Bir adam 100 X 90 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

Cumhuriyet’in onuncu yılında O, insanüstü hedeflerini gerçekleştirmenin ve halkının her yönden gelişmesinin onurlu keyfini çıkarmaktadır. Mutludur ama bir o kadar yalnız hisseder kendini. Aslında çocukluğundan beri yalnız ve tek başınadır. Lider ama has liderin, gerçek dahilerin kaderidir bu. Dağın doruğunda olmanın yalnızlığı gibi...

Fransız Gazeteci Madam Gaulis bir gözlemini şöyle anlatır : "... Birden sakinleşti ve canı müzik istedi. Köşkün civarında oturan asker, sivil yakınları eşleriyle birlikte çağrıldı.

Mustafa Kemal’in isteği üzerine önce pesten başlayarak, sevgiden, ölümden ve şanlı savaşlardan söz eden eski Rumeli türkülerini söylemeye koyuldular.

Bu onun çocukluğundan beri sevdiği bir musiki idi. Kadınlar söylerken o da şarkıların ağır ve çok kere melankolik olan ahengine uyarak hafifçe mırıldanıyordu.

Mustafa Kemal bir an için ve ilk olarak savaşın acılığını unutup kendini koyverdi, geçmişini hatırlamıştı; çocukluğunun ilk günlerini, onu canı gibi seven annesini, gençliğini, ilk sıkıntılarını, ilk başarılarını çevresindekilere anlattı; bütün bunları her şeye verdiği derinlik ve canlılıkla baştan yaşadı, kendi doğal verilerinin bolluğu karşısında şaşırıp kalmış ve sanki o ilk zamanlardaki genç adam oluvermişti..."

Mustafa Kemal, 10 Kasım 1938... Saat 09:05... Ölümsüz 120 X 100 cm. tuval üzerine yağlıboya çalışma

RESSAM KORKUT ULUĞ "YAŞAYAN ATATÜRK" SERGİSİNİ ANLATTI

"Delip geçen bakışlarında gizli bir hüzün saklı"

Atamızın yüzüne baktığımızda iki farklı ifade görebildiğini söyleyen Uluğ, portreleri yaparken onun gibi hissetmeye çalıştığını söyledi...

"İstanbul Teknik Üniversitesi 1968 mezunuyum. Elektrik yüksek mühendisiyim. Aşağı yukarı kırk yıllık bir meslek yaşamım var. Kırk yıllık meslek hayatımın ilk yirmi yılı mühendis-ressam, son yirmi yılı da ressam-mühendis gibi oldu" diye anlatıyor kendini Korkut Uluğ. Yağlıboya Atatürk portreleri serisiyle tanınan sanatçı Louvre müzesi'ndeki sergiye katılan 10 sanatçıdan biri arasında yer alıyor. Korkut Uluğ'un "Yaşayan Atatürk" serisi bu akşamdan itibaren İzmir Devlet Resim Heykel Müzesi'nde sergilenecek. Sergi 10 Kasım'a kadar sürecek...

- Meslek hayatınızın son 20 yılında ressamlığın ön plana çıktığını söylüyorsunuz...

- Evet ressamlık ön plana çıktı. Ama bu bende güzel bir şey yarattı. Hem akıl, hem sezgi, hem de duygu bir arada olunca çok yoğun yaşamış oluyorum. Elimden geldiği kadar bunu zevkle yapıyorum. Olayı yaşamak, duymak, içinizde oluşturmak lazım. Bütün bunlar oluştuğu zaman kendiliğinden sizi zorluyor; gerisi duygularınız, yaşadıklarınız, sezdikleriniz, dille ifade edemediğiniz tüm herşey akıp gidiyor. Ressamlık bunu sadece hammaliyesi gibi oluyor.

- Nasıl yani?

- Bir resme başladığım zaman o resim bitmiş gibi oluyor; çünkü yoğun olarak yaşıyorum.

- Özellikle Çanakkale Savaşı ve askerler konusunda çalışıyorsunuz. Niçin?

- Yakın tarihimize olan merakım, bir vesile ile Çanakkale Savaşı üzerine yoğun olarak beni zorlamaya başladı. Çanakkale Savaşı ve sonrasındaki Kuva-yı Milliye üstüne yoğunlaşan asker kökenli üstadlarımız dışında pek fazla kimse yok. Seksen yıldır bu konuda çok ciddi sanatsal çalışmalar yok. Büyük ustalarımızın yanında son yıllarda rahmetli Avni Erbaş hocamızın yatığı resimler var, E. Hakkı Köseoğlu'nun yaptğı birkaç resim var, ama bunu dışında çok fazla bir resim yoktu. Ben Çanakkale Savaşı'nı incelediğimde başka savaşlarda olmayan müthiş bir hümanizm görüyorum. Bunu milli mücadelede de görebiliyoruz.

- Ressamlığa başladığınızdan beri hep bu konularda mı çalıştınız?

- Hayır, ben peyzaj ressamlığı yaptım. Nü çalıştım ve bu çalışmalarla birlikte yavaş yavaş portre çalışmalarına başladım. Ama o biraz gecikmeli oldu.

- Mustafa Kemal portreleri yapmaya nasıl başladınız?

- Mustafa Kemal portrelerine başlama biraz gecikmeli oldu çünkü beni çok korkutuyordu. Bir kere konu Mustafa Kemal hemen şunu söyleyeyim portre çalışması çok güçtür. Sanatçı konuya esas olan kişiliği çok iyi tanımıyorsa onun yaptığı portre olmaz.

- Sizi en çok ne etkiledi?

- Ön çalışmalarda Mustafa Kemal'in gözleri beni çok etkiledi. İnsanın tüm psikolojik durumu ve düşünceleri gözüne yansır. İnsanların gözüne bakarsanız içini okumaya başlarsınız. Mustafa Kemal'in gözleri bambaşka, çok zengin bir ruh hali var, müthiş asil bir duruşu var ve cehennem gibi de çalışan kafası var. Şimdi tüm bunların yansıdığı bir yüz ifadesi ve bir göz düşünün. Bunu sanatsal olarak incelemek, irdelemek ve yeteneğiniz ölçüsünde ortaya koymak çok zordur. Bu iş beni çok zorladı. Birçok araştırma yaparak onun yaşadığı ortamı yaşamayı hatta kendimi onun yerine koymayı denedim ve o önemli olaylarda ne düşündüğünü ve neler hissetiğini algılamaya çalıştım.

- Mustafa Kemal'in ruh ve fizik estetiği ile ilgili yaptınız araştırmalarda ortaya ne gibi sonuçlar çıktı?

- Resim konusunda Mustafa Kemal hakkında şunu söyleyebilirim; ilk gençliğinden beri çok yakışıklı bir insan ve kendi özelliklerini bildiği için kendini beğenen, güvenen karizmatik kişiliği genç yaşlarda başlıyor. Endam olarak da çok güzel. Yüz hatları kusursuz. Bakışları gerçekten inanılmaz. Mustafa Kemal'in gözleri şehladır. Şehla bakışta gözeksenleri paralel değil bir tanesi hafif kayıktır. Bu Mustafa Kemal'in bakışlarına müthiş bir anlam veriyor. Şehla gözlere bakıldığında gözlerin bir tanesi gölgede kalır ve bu gözün anlamını çözmek zordur. Gölgede kalan göz gizli kalan duygusal yönlerini yansıtır. Işık alan gözü ise ondaki muthiş zekayı öne çıkartır. Atamızın yüzüne baktığımızda iki farklı ifade görebiliriz. İnsanlar böyle bir göze baktıklarında onu anlayamadıkları için gözlerine bakmaktan çekinmişler. Atatürk bu özelliğinin farkındadır ve karizmatik bir lider olarak bunu kullanır.

- Resimlere nasıl yansıdı?

- Onun hem bu insan halini duygusal yönünü, hem de aklını ve zekasını yansıtmaya çalışıyorum bu portrelerde. Aynı anda en az ayrı iki ifade var bakışlarında. Özellikle bayanların ve askerlerin benim portrelerimi algılayışları çok farklı.

- Neden peki?

- Askerlerin neden olduğu çok açık. Çünkü eğitimleri boyunca gördükleri ve tüm dünyanın kabul ettiği bir askeri zekanın torunları oldukları için, onunla aynı vatanı paylaştıkları için onların duygu yoğunluğu yaşamaları normal. Her yaştan bayanın etkilenmesini ise onların duyarlı ve duygulu olmalarına bağlıyorum. Ben erkeklerden önce kadınlara inanıyorum çünkü erillik yıkıcıdır, savaşçıdır... Dişil olan üretkendir, güzeldir, şevkatlidir, yaratandır. Ben dişilliği böyle algılıyorum ve bayanların çoğunda da bu özellikler var. Belki de bu yüzden onlar daha çok duyarlılık gösterdiler.

- Siz yaptığınız araştırmalarda hep bilinen asker yönü dışındaki Mustafa Kemal'leri de yakalamışsınızdır.

- Mustafa Kemal sert yapısının, asker tarafının öne çıkmasını istemiştir. Fotoğraf çekildiğini anladığı anda moral durumu ne olursa olsun onların moralini bozmamak ve etrafına kuvvetli görünmek adına yüz ifadesini hemen değiştirip sert bir ifade takındığını biliyorum ben. Ama kendinden habersiz çekilen fotoğrafları incelediğimde benim tek hissettiğim şey kendini yapayanlız hisssettiğidir. Portrelerimin hemen hepsinde bir hüzün vardır ve bunları yaparken ben onun bu yalnızlığını paylaştım.

- Şimdi bir tane daha Atatürk'e ihtiyacımız var mı?

- Zaten serginin adı yaşayan Mustafa Kemal. Atatürk'e her zaman ihtiyacımız var ama bunu dile pelesenk edip onu idol haline getirip daima ona sığınarak değil. Onu severek onu anlayarak... Mustafa Kemal'i iyi anlayan bir insan artık kendisi Mustafa Kemal'dir. Ben en ufak bir umutsuzluğa düşmedim çünkü her şeyden önce kendime güveniyorum. Ben kendi yüreğimde şehitlerimizi de Mustafa Kemal'i de yaşatıyorum.

- Çanakkale şehitleri resim serinizi de Çanakkale Deniz Müzesi'ne bağışladınız..

- Evet artık onlar müzenin malı yani halkın malı. Çanakkale'de tüm resimler Çanakkale ve Kuva-yı Milliye şehitlerine adanmıştır. Orada özellikle Çanakkale Savaşı'nın insani boyutunu ortaya çıkarmaya çalıştım.

Söyleşi: Burcu Ilgın

Katkılarından dolayı Sayın F. Korkut Uluğ'a teşekkür ederiz.

Sanatçının Diğer Atatürk Eserleri

Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Yaşayan Mustafa Kemal ATATÜRK
Bu yazıyı paylaş
Paylaş
Kapat
0/0
F. Korkut Uluğ, Mustafa Kemal, 10 Kasım 1938... Saat 09:05... Ölümsüz