Ordu Müfettişi olarak Erzurum'da. (05.07.1919)

Fotoğrafdakiler: Ayakta duran Dr. Binbaşı Refik Saydam, sağında oturan Erzurum Valisi Münir Akkaya, solunda oturanlar; İbrahim Süreyya Bozyiğit ve Mazhar Müfit Kansu.
Fotoğraf Kaynağı: Atatürk. T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Hazırlayan, Mehmet Özel (Güzel Sanatlar Genel Müdürü), Sayfa: 50
Karakter Boyutu

Ordu Müfettişi Mustafa Kemal, Erzurum'da. (5 Temmuz 1919)

-I-

ERZURUM KONGRESİ’NE GİDERKEN:

“Paşamız geceyi bulunduğumuz yerde geçirmeyi uygun buldular. Otomobilde bir battaniyeleri vardı, onu toprağa serdik, yatak oldu. Üstlerindeki kaputun yakalarını kaldırarak battaniyenin üzerine yattılar. Rauf (Orbay), açık otomobilin içinde uyumaya çalışıyor, diğer arkadaşlar da birer tarafa sığınmışlardı.

Benim arkamda ince bir ceketten başka bir şey olmadığı için bir türlü bir yere sığınmak ve barınmak olanağı yoktu, titriyordum. Üşümeyi geçirmek için gezinmekten başka çarem kalmamıştı.

Bir ara Atatürk:

- “Kimdir o?” Diye seslendi.

Cevap verdim.

- “Benim efendim.”

- “Sen misin Süreyya (Yiğit) Bey, yatmadın mı?” dedi.

Cevaben:

- “Ben nöbet tutuyorum, siz rahat uyuyunuz Paşam,” dedim.

Sonuç olarak böyle bir geceyi sabaha ulaştırdık. Günün aydınlığı bize yerimizi, yolumuzu gösterdi, biraz sonra şoseyi bulup Erzincan’a ulaştık.

Gezi macerasından şu küçük parça hakkında Atatürk benim de bulunduğum bir akşam yemeğinde sofrada bulunan arkadaşlara anlattıklarını tekrar ederek ince ruhlarını da belirtmiş olacağım. Buyurdular ki:

- “Hafif bir ayak sesi işittim, kim olduğunu sordum. Süreyya imiş, nöbet bekliyorum, dedi. Üstünde bir şey yoktu; üşüyordu. Benimde ona verecek bir şeyim yoktu, gezin üşüşmezsin dedim. Ama haline çok acıdım. O hali hatırıma geldikçe üzülürüm” diye, beni okşamışlardı.

İBRAHİM SÜREYYA YİĞİT

Kaynak: Atatürk’ten Anılar, Kemal Arıburnu. Sayfa No: 154. İnkılap Kitapevi 1998. ISBN: 975-10-1392-5. (İbrahim Süreyya Yiğit, Sivas Kongresi: Vehbi Cem Aşkun. İstanbul 1963. Sayfa: 43-45) 

-II-

Erzurum  Kongresi  sıralarında özel konuşmalarında:

Süreyya Yiğit’in:

- "Başarıya ulaştıktan sonra dahi iş bitmiyor Paşam, memleketin sonu gelmez çalışmaya ve devrimlere ihtiyacı var."

Biçimindeki düşüncesi ile konu, memleketin sosyal bünyesine aktarıldı. Paşa vatanın kurtulmasından sonra Cumhuriyet ilanının şart olduğu hakkındaki düşünce ve inancını bir kere daha belirttikten sonra:

- "Mazhar not defterin yanında mı?"

Diye sordu.

- "Hayır Paşam…" Dedim.

- "Zahmet olacak ama. Bir merdiven inip çıkacaksın. Al gel." Dedi.

Nerede ise sabah olacaktı. Fakat onun yanında iken dünya, gecesi gündüzü olmayan bir alemden ibaretti. Bundan dolayı, uyku ihtiyacı da yoktu. Hemen aşağıya indim. Not defterini alıp geldim.

O, hatıra defterime ve günü gününe her olayı not edişime hem memnun olur, hem de şaka yapmaktan kendisini alıkoyamazdı.

-Belleğimiz zayıfladığı zaman Mazhar Müfit’in defteri çok işimize yarayacak… Derdi. Defteri getirdiğimi görünce, sigarasını birkaç nefes çekti ve;

-“Ama bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya, birde sen bileceksin. Şartım bu…” Dedi. Süreyya’da, ben de:

- "Buna emin olabilirsiniz Paşam." Dedik. Paşa, bundan sonra;

- "Öyleyse önce tarih koy!" Dedi. Koydum: 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı.

Tarihi sayfanın üzerine yazdığımı görünce.

- "Pekala… Yaz!"

Diyerek devam etti.

- "Zaferden sonra Hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sorunuz üzerine söylemiştim.

Bu bir.

İki: Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.

Üç: Örtünmek kalkacaktır.

Dört: Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir."

Bu anda gayri ihtiyari kalem elimden düştü. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu gözlerin bir takılışta birbirine çok şey anlatan konuşuşuydu.

Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim.

- "Neden  durakladın?"

- "Darılma ama Paşam, sizin de hayal peşinde koşan taraflarınız var."

Dedim, gülerek:

- "Bunu zaman gösterir. Sen yaz…" Dedi. Yazmaya devam ettim:

- "Beş: Latin harfleri kabul edilecek."

- "Paşam yeter... Yeter…"

Dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan davranışı ile:

- "Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter!"

Diyerek, defterimi kapadım ve koltuğumun altına sıkıştırdım. İnanmayan bir adam davranışı ile:

- "Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz hoşça kalın…" Diyerek yanından ayrıldım. Gerçekten gün ağarmıştı. Süreyya (Yiğit) da benimle beraber odadan çıktı. Fakat, burada ve bu anda olayların beni nasıl yalanladığını ve Mustafa Kemal’i doğruladığını, daha doğrusu Mustafa Kemal’in beni nasıl bir cümle ile susturduğunu ve utandırdığını açıklamalıyım.

Çankaya’da akşam yemeklerinde birkaç defa:

- "Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum’da örtünme kalkacak, şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman defterini koltuğunun altına almış ve bana hayal peşinde koştuğumu söylemişti."

Demekle kalmadı, bir gün önemli bir ders de verdi. Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu’dan dönüyordu. Ankara’ya döndüğü anda otomobille eski Meclis binası önünden geçiyor, ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanamadım. Kendisinin ve yanında oturan Diyanet İşleri Başkanı’nın başında birer şapka vardı. Kendisi neyse ne? Fakat, kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Başkanına da şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken, otomobili durdurttu. Beni yanına çağırdı ve birden:

-"Azizim Mazhar Müfit Bey, kaçınca maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?"  dedi.

MAZHAR MÜFİT KANSU

Kaynak: Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber. Mazhar Müfit Kansu, Türk Tarih Kurumu, 1997. ISBN: 975-16-0907-2. Sayfa:130-132

Bu fotoğrafı paylaş
Ordu Müfettişi olarak Erzurum'da. (05.07.1919)