Yiğitlik Gösteriniz
Karakter Boyutu
Yiğitlik Gösteriniz
Yiğitlik Gösteriniz
Şişli’deki evinde tek başına Anadolu başkaldırısını hazırlayan Mustafa Kemal, kendisini Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine tayin ettirmiş, fakat zamanın Harbiye Bakanı bu emre imza atmaya cesaret edemeyerek yalnız mührünü basabilmişti. Mustafa Kemal, 15 Mayıs 1919 günü Bab-ı âlide hükümet büyüklerine veda ederken İzmir’in işgali haberi gelmişti. Bir Bakan:
-“Sizce ne yapmamız icap edecektir, Paşa?” Diye sorunca Mustafa Kemal:
-“Yiğitlik gösteriniz” cevabını vermişti. 1919 yılı Mayıs’ının on üçüncü günüydü. Sadrazam Damat Ferit Paşa Mustafa Kemal’in Anadolu’da hükümet aleyhine ayaklanacağından şüphe ediyordu. Onun ağzından bazı laflar kapmak ve şüphelerinin gerçek olup olmadığını anlamak için onu ve Cevat Paşa1’yı akşam yemeğine çağırdı. Salonda ve yemekte hemen hemen hiç konuşmadılar.
Yemekten sonra Sadrazam Damat Ferit Paşa Kipert2’in Anadolu haritasını getirtti. Mustafa Kemal’den Samsun ve civarında neler yapacağını sordu. Açık konuşmayı pek seven Mustafa Kemal şimdi mümkün olduğu kadar örtülü konuşmak lazım geldiğini biliyordu. Dedi ki:
-“Efendim, Samsun ve civarında yabancı raporlarında bildirilen olayların şişirilmiş olduğunu sanıyorum. Fakat ne de olsa bunlar basit şeylerdir; yerinde incelemeler yapıldıktan sonra alınabilecek önlemler kolayca bulunur. Şimdiden şunu bunu yapacağımı söylemek gibi isabetsizliğe düşmekten çekinirim. Herhalde merak etmeyiniz.”
Damat Ferit, “siz ne dersiniz?” Diye sorar gibi Cevat Paşa’nın yüzüne baktı.
-“Efendim, bu gibi işler daha iyi yerinde hallolunur.”
Sadrazamın içi rahat değildi; kanmamıştı. Biraz heyecanla tekrar Mustafa Kemal’e sordu:
-“Bana hangi bölgelere kumanda edeceğinizi harita üzerinde gösterebilir misiniz?”
Mustafa Kemal, onu cevapsız bırakamazdı. Elini Samsun ve civar vilayetleri üzerinde gezdirdi:
-“Belki bu parça” dedi, kendisine yardım edilmesini isteyen gözlerle Cevat Paşa’ya baktı. Cevat Paşa’ya baktı. Cevat Paşa Sadrazama döndü:
-“Efendim bölgenin o kadar önemi yoktur. Paşa tabii o bölgedeki kuvvete kumanda edecektir. Hoş zaten nerede kuvvet kaldı ki...” ve sözünü bitirirken durumun hiç de önemli olmadığını anlatmak isteyen bir tavırla masadan uzaklaşır gibi yaptı.
Anadolu’da ordu diye bir şey kalmadığı inkâr edilemezdi. Fakat Damat Ferit herhangi bir harekâtın ancak hazır ordu ile yapılabileceğini sanıyor; Mustafa Kemal ise bu milletin en cansız görünen zamanlarda bile ordular yaratmağa gücü olduğunu biliyordu.
Sadrazam ferahlamıştı; gelen kahveden başka misafirlerine birer de sigara ikram etti. Biraz sonra Mustafa Kemal’le Cevat Paşa kol kola Nişantaşı’ndan Teşvikiye’ye doğru hızlı adımlarla gidiyorlardı. Cevat Paşa sordu:
-“Bir şey mi yapacaksın Kemal?”
-“Evet, bir şey yapacağım.”
-“Allah muvaffak etsin.”
“Mutlak muvaffak olacağız.” Birbirlerinden ayrıldılar. Mustafa Kemal’in Vahdettin ile görüşüp ona veda etmesi, aralarındaki konuşma çok enteresandır. Vahdettin, ilgisiz bir tavırla sordu:
“Askeri çevrelerde büyük bir nüfus sahibisiniz. Ordu, padişahına bağlılığını koruyor mu?”
Mustafa Kemal, ani yakalandığı için:
-“Haşmetmeap, cepheden geleli çok olmadı. Cevap verecek kadar bilgi sahibi değilim” diyebildi. Vahdettin, gözleri yarı kapalı, sedirde yan yatmıştı. Yine o ilk defa gördüğü adama benzemiyordu. Onun, gerçek düşüncelerini gizlemek için, vaktiyle Abdülhamid’e karşı takındığı tavrı, kendisine karşı da tatbik ettiğini anlamakta gecikmedi. Biraz düşündükten sonra sordu:
-“Zati şahaneleri, ordunun içten bağlı olmadığına dair herhangi bir delile sahip midirler?”
-“Ordu bize bağlı mıdır ve ileride bu bağlılığa devam edecek midir? Bizi alakadar eden tek şey budur” diye cevap verdi.
-“Ben şüpheye hiç bir sebep göremiyorum.” Bunun üzerine Padişah konuşmaya şu sözlerle son verdi:
-“Şu halde, orduyu bağlı tutabilmek konusunda size güvenebiliriz. Bunu yapmakla en iyi hizmeti etmiş olursunuz.”
Padişah, Mustafa Kemal hakkında tam kanaate varmıştı ve bu son konuşma bu kanaatini doğru çıkarıyordu: Paşa tehlikeli, hislerine göre hareket eden kaba bir adamdı. Buna karşın Vahdettin, gerek duyduğu zaman, O’ndan faydalanmayı da düşünmüyor değildi. Fakat ona, iktidarın zerresini koklatmamaya karar vermişti.
Bu, Mustafa Kemal’le Padişah arasında son konuşma olacaktı. Hükümdarla Paşa’nın, bir daha, memleket hayrına fikir birliğinde bulunmaları imkânı kaderde yokmuş. Aksine birbirine, uzaklaşmaz birer düşman olmakta gecikmeyeceklerdir.
Konuşmanın ertesi günü, Vahdettin, Meclis-i Mebusan’ın dağılmasını emretti ve kayınbiraderi Damat Ferit Paşa’yı sadrazamlığa getirdi. Bu kabinede Mustafa Kemal’in birçok dostları vardı. Albay İsmet (İnönü)3 Bey, Harbiye Bakanlık Müsteşarıydı. Fevzi (Çakmak) Paşa Harbiye Bakanıydı.
Mütarekenin bir kâbus gibi yurdun üstüne çöktüğü günlerdeydi. Tepebaşı’nda Öjenidis’in evinde oturan Prenses Şivekâr’a, teyzemi görmek için sık sık gider, haftalarca misafir kalırdım. Prenses çoğu akşamları özel davetler yapardı ve bu davetlerde Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey gibi tanınmış kimseler eksik olmazdı.
-“Bir sabah saat on bire doğru salonda Prenses ile oturuyordum. Teşrifatçı, Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini haber verdi. On beş yaşında bir genç kızın duyacağı ürkek bir utangaçlıkla, Paşa daha salona girmeden piyanonun bulunduğu köşeye çekildim. Paşa içeriye girerken beni görmemişti. Görmesine de imkân yoktu. Çünkü üzerinde yeşil bir örtü bulunan piyanonun arkası salona dönüktü. Bu durumda bulunduğum yerden bir çocuk merakı ile onları gözetliyordum. Piyanonun biraz ilerisinde koltuklara Prenses ile karşılıklı oturdular. Paşa’nın bu defa ki gelişinde her zamanki ziyaretlerinde olduğundan başka bir hal var gibi geldi bana. Önce kapıya doğru hızlı bir bakış fırlattı. Sağ elini dizine dayayarak biraz eğildi. Gözlerinde adeta alev haline gelmiş yeşilimtırak çelik parıltılarla Prenses’e baktı ve işitilmekten çekinen yavaş bir sesle:
-‘Size Allahaısmarladık demeğe geldim. Anadolu’ya gitmem uygun görüldü. Derhal gitmek için emir aldım. Fakat bu bildiğiniz gibi onların benden umdukları iş için değil, aksine vicdanımdan aldığım emirle, yurdun bağrından doğacak o büyük kurtuluş ateşini tutuşturmak için gidiyorum’ dedi.
-‘İki gün sonra 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçtiğini duyduk.’
İşte; şahidi olduğum bu hatıra, Mustafa Kemal Paşa’nın daha Anadolu’ya geçmeden evvel dehasından doğan bir ideal beslemekte bulunduğunu canlandıran delillerden biridir.”4
1 İsmail Cevat Çobanlı, (1870-1938), Çanakkale Deniz Savaşları sırasında Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı.
2 Haritalarıyla ünlü Alman coğrafyacısıdır.
3 İsmet İnönü, (1884–1973), Garp Cephesi Komutanı, Lozan Barış Konferansı’na Dışişleri Bakanı ve Türk heyeti başkanı olarak katıldı, Lozan Antlaşması’nı imzaladı. 1923–1924 yıllarında ilk hükümette Başbakan olarak görev aldı. Atatürk’ün ölümünden sonra 1938 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı seçildi.
4 Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, (Cilt. I), İstanbul 1967, s. 84–85
Kaynak: Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009