Son Baloda

Son Baloda
Karakter Boyutu

Son Baloda

Son Baloda

Rıza Ruşen Yücer’den bir Bursa anısı:

“Memlekette ve millet içinde yaptığı son büyük seyahatti. Gemlik yolundan otomobillerle Bursa’ya son gelişleriydi.

Şerefine belediyede büyük bir balo hazırlandı. O akşamın önemli olaylarını ertesi sabahki ‘Bursa’ gazetesine yetiştireceğim için matbaadayım. İstanbul’dan gelen Asım Us’la Vâlâ Nurettin Vâ-Nû henüz matbaadan ayrılmışlardı ki, Bursa gazetecilerinden Musa Ataş, yanında iki bayanla çıkageldi. Bayanların ikisi de, gülkurusu pembeden bir örnek tuvalet giymişlerdi. Birisi, Musa Ataş’ın eşiydi. Ötekisi de, ara sıra gördüğüm fakat o zamana kadar hiç görüşmediğim bir öğretmen bayandı.

Musa Ataş yanıma geldi:

-‘Her erkek ancak bir bayanla gidebilecekmiş, dedi; senden ricam şu; başka bir bayanla gitmeyeceksen, bizim şu bayanla gidiver, baloda bulunmayı pek istiyor…’

Böyle takıp takıştırıp matbaaya kadar geldikten sonra, bu olupbittiye uymaktan başka çare var mı ki?

-‘Fakat dedim, bir şartla. Ben sık sık matbaaya dönmeye mecburum; kendilerine devamlı kavalyelik edemem.’

-‘Mühim olan içeri girmek, diye cevap verdi, orada bizimle oturacak. Sen işini bitirdikten sonra gelirsin, olur biter.’

Böylece anlaştıktan sonra, hep beraber kalktık, belediyeye geldik. Onları bırakarak döndüm. Henüz Atatürk gelmemişti.

Gelişinden sonra salona girdim. Nutuklar söylendi. Törenin resmi kısmı sona erdi. Bunları toparlayıp gazeteye verdikten sonra, artık işim bitmiş olarak baloya gelince, bir de ne göreyim; Atatürk, salonun köşesindeki yerinde oturuyor ve yanındaki bir bayana sigara veriyor neşeli neşeli bir şeyler anlatıyor.

Bu bayan, pembe bir tuvalet giymişti, benim ‘dam’ın ta kendisiydi...

Birkaç defa büfeye gittiler, dans ettiler. Bu müthiş ‘rakip’ karşısında benim için artık bizim ‘dam’a uzaktan seyirci kalmaktan başka çare yoktu.

Arkadaşlar, muziplik olsun diye, benim eli boş kalışımı, şuna buna, bu arada rahmetli İsmail Müştak Mayakon’a da fısıldamışlar.

-‘Atam, dedi, bu gazeteci arkadaşın damını kapmışsınız.’

Atatürk, sert bir dönüşle bana baktı:

-‘Senin dam’ın adı neydi?’ diye sordu.

-‘Bayan Hatice’ dedim. Başını salladı:

-‘Kimsenin dam’ını kapmadığımın işte ispatı’ dedikten sonra, yanındaki pembeli bayana sordu:

-‘Lütfen adınızı söyler misiniz?’ Hepimiz genç kadına bakıyorduk. Pembeli bayan, memnun ve mağrur bir eda ile cevap verdi:

-‘Ataca’ dedi. Atatürk:

-‘Gördünüz mü?’ dedi ve muzaffer bir gülümsemeyle, kolunu Bayan Ataca’ya uzattı.

O zaman öğrendim ki, Atatürk, o akşam bir vesile ile iltifat ederek yanına aldığı bizim adını sormuş ve Hatice’ cevabını alınca:

-‘Ben olsam, Atatürk’e bu kadar yakın olduğum için adımı Ataca koydum’ diyerek, bayanın adını değiştirmiş.

Bayan Hatice, o gün bugündür, o tarihi gecenin o hoş hatırasından yadigâr kalan ‘Ataca’ ismini taşımaktadır.”1

1 YÜCEBAŞ, Hilmi, Atatürk’ten Nükteler, Fıkralar ve Hatıraları, 2. Baskı, Kültür Kitabevi, İstanbul 1973.,s. 99-100.

Kaynak: Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009

Bu yazıyı paylaş
Kapat
0/0
Son Baloda