Mersin Millet Bahçesi’nde, Dr. Reşit Galip’in Konuşması. (17.03.1923)
Karakter Boyutu
Mersin Millet Bahçesi’nde, Dr. Reşit Galip’in Konuşması. (17.03.1923)
Mersin Millet Bahçesi’nde Dr. Reşit Galip’in Konuşması
Mersin Türk Ocağı’nın Millet Bahçesi’nde düzenlediği açık hava toplantısında Gazi ve eşi Latife Hanım’ın oturması için tahtadan yapılmış yüksek bir platformun üzerine yaldızlı, süslü, Kral ve Kraliçe tahtları gibi iki koltuk yerleştirilmişti. Gazi, bunları görür görmez, kızgınlıktan yüzü kıpkırmızı olmuş, ‘bu ne maskaralık’ diyerek oradan çektiği bir sandalyeye oturmuştu.
Eşiyle birlikte halkın arasında kuru bir sandalyeye oturan Gazi, Mersin Türk Ocağı Başkanı ve Hükümet doktoru Dr. Reşit Galip’in konuşmasını dinledi. Fakat Gazi öfkeli ve konuşma dinleyecek durumda değildi. Reşit Galip, önceden tanıdığı İsmail Habib’i (Sevük) araya koymuş ve sonunda Gazi dinlemeye razı olmuştu. Doktor, tane tane konuşurken birden elinin işaret parmağı ile Gazi’yi göstererek ve ‘Sen’ diye ona seslenerek:
-“Paşa, Muhterem Gazi, sen bu milletin yalnız kurtarıcı ve yanlız bir kahramanı değilsin, sen bunlardan daha çok büyüksün, sen bu milletin bir ferdisin. Senin asıl büyüklüğün, bütün o büyüklüklere rağmen, milletin bireyiyim diye övünmendir. Çunkü bu millet uzak ve yakın geçmişlerinde de hakikaten kahramanlar, kurtarıcılar görmüştür. Bu millet de bütün büyük milletler gibi tarihinde büyük olaylar, gel-gitler, ak ve kara günler gördü. Böyle günlerde kahramanlar çıktılar, mağlubiyetleri galibiyete çevirdiler. Milli hudutları esir yerlere kadar zafer içinde genişlettiler. Dahiler çıktılar, bozulan devlet işleyişini düzelttiler; hükümet ve milleti olaysız batış ve yıkılmaktan kurtardılar.
Fakat onların, o sultan ve vezirlerin hepsi, gördükleri işlerle o kadar mağrur oldular ki artık kendilerini milletin bireyi saymayı kendileri için bir alçalma, bir hakaret saydılar. Hizmetlerinin karşılığı olarak milletin kemikleriyle kurulmuş, kanlarıyla sıvanmış saraylarda, konaklarda, malikânelerde yaşamayı tercih ettiler. Bu kanlı kemik yığınları üzerinden milletlerine hakaretle baktılar. Milleti bir hayvan sürüsü ve kemiklerini gökten bu sürüyü istedikleri gibi sürüp götürmek için inmiş göksel vücutlar sandılar. Yani artık bu milletin bir ferdi olmaya istemediler. Hâlbuki sen, işte bu kadar evrensel şanların, şereflerin ve layık olduğun bu kadar yüksek yerinle beraber yine içimizdesin. Yine ‘Ben bu milletin bir ferdiyim’ diyorsun ve dertleşmek için gelip bizi buluyorsun. İşte bundan dolayı daha ziyade yükseliyorsun ve her büyükten daha büyük, çok büyük oluyorsun. Bu milletin bir ferdi olmakla iftihar eden Mustafa Kemal Paşa, Paşa, bin yaşa.”
Herkes şaşkın. Acaba bir fırtına mı kopacak? Ama biz İsmail Habib’e bırakalım sözü:
-“Milletin bireyi... Baktım, şefin fırtınalı yüzünde, ani bir rüzgârla bulutlarını dağıtan bir yüz işareti vardı. Birey, milletin bireyi; o tek kelime, bir tılsım gibi, dört beş saatlik öfkeyi bir anda uçuruvermişti.”
Gerçekten de, Gazi’ye yapılabilecek en güzel övgü, ona içtenlikle ve ‘Sen’ diyerek seslenebilmek ve Türk ulusunun bir bireyi olmasının onun en yüce özelliği olduğunu söylemekti. Gazi, bu genç insanı unutmayacaktı: Kısa bir süre sonra Dr. Reşit Galip artık milletvekiliydi.
O bunla da kalmayacak Gazi’nin yakın çevresinden olacak, sofrasında bulunacaktı. Ama dik başlıydı, açık sözlüydü, eleştirilerini sakınmıyordu. Ne ki, Gazi’ye öylesine bağlıydı ki, kısa yaşamı boyunca ona ait ne varsa toplayıp saklayacaktı. Ama Gazi’ye bağlılığının temelinde ise ‘Devrim’e olan inancı, Türk Ulusuna olan sevgisi geliyordu. O nedenle, kendiliğinden, gönüllü olarak Ankara İstiklâl Mahkemesi üyesi olmak isteyecek ve bu görevini de iki yıl sürdürecekti. Tam bir devrimci...2
1 Reşit Galip, (1893-1934), Doktor, Milli Eğitim Bakanı.
2 Doğru Öz, 27 Mart 1923
Kaynak: Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009