Atatürk'ün Sanatçı Kişiliğinin Sanata ve Sanatçıya Bakışına Etkileri

Atatürk'ün Sanatçı Kişiliğinin Sanata ve Sanatçıya Bakışına Etkileri
Karakter Boyutu

"Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz; bakan olabilirsiniz; dahası, Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Ama sanatçı olamazsınız". (11 Nisan 1930)

ATATÜRK’ÜN SANATÇI KİŞİLİĞİNİN SANATA VE SANATÇIYA BAKIŞINA ETKİLERİ

ÖZET

Atatürk’ün sanatçı kişiliği ve bu kişiliğin, sanat ve sanatçı kavramlarına nasıl bir anlam vermiş olabileceği, kendisine ait tanımları olmadığından, ancak onun söylem ve yaptıklarıyla açıklanabilir. Bu tanımlamaları yaparken, kendisinin düşünce ve davranışlarını yorumlayarak, sanat ve sanatçıya yaklaşımlarını ortaya çıkartabilmek ve bunlardan yola çıkarak, Atatürk’ün bu kavramlara yüklediği anlamları ortaya çıkartmak amaçlanmıştır.

Devlet kurmak ve onu yepyeni kurumlarla donatmak ince ve zor bir iştir. Önderlik ettiği toplumu bir hamur gibi işleyerek ona yeniden şekil vermek, herhalde bir heykeltraşın sabrından ve çabasından daha az değerli değildir. Heykeltraşın taşa ve tahtaya döktüğü gönlünü Atatürk, ülkesi ve toplumuna harcamıştır. Anadolu’nun yirmibin kişilik bir bozkır merkezinden milyonluk bir başkent yaratma tutkusu ve çabası, ressamın tuvaline aktardığı çizgi ve motifler kadar ince bir zeka ve bu zekanın yansıtılması olayıdır. Sanatın niteliği nasıl ki sanatçının yeteneklerine göre değer kazanıyorsa, bir önderin eseri de onun yeteneklerine göre anlam ve içerik kazanmaktadır. Dünya’da liderliğe soyunan pek çok kimse, sonuçta aynı ve mükemmellikte bir eser ortaya koyabilmiş değildir. Eserin biçim ve niteliği, onu meydana getiren kişinin yeteneği, sezgisi, düşündüklerini uygulamadaki başarısı ve yöntemine göre, iyi ya da kötü olabilmektedir1.

Atatürk hakkında pek çok söz söylenmiş, hakkında çok sayıda kitap yazılmıştır2. Kişiliğini belirleyen ve çok az önder de bulunan özellikleri, bu yayınlarda dile getirilmiştir.

Bir kaynakta 3 sanat;

a- Bir duygunun, bir tasarının veya güzelliğin ifadesinde kullanılan metotların tümü; bu metotların sonucunda ulaşılan üstün yaratıcılık.

b- Bir şeyi güzel yapmak için uygulanan kuralların tümü.

c- Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü. (Askerlik sanatı)

d- Bir şeyi yapmada gösterilen ustalık, kabiliyet.

Bir başka kaynakta4 sanatçı;

Güzel sanat dallarından biriyle uğraşan ve özellikle bunda başarılı olan kimse, olarak tanımlanmıştır.

Belki klasik anlamda Atatürk resim yapan, müzik icra eden, tiyatro oynayan vb. bir sanatçı değildir. Ama sanatı, en öz anlamıyla duyguların yansıtılması olarak ele alırsak, insanın siyasal düşüncelerinin ortaya çıkardığı kurumları da, bir sanat eseri olarak kabul etmek gerekir5.

Atatürk’ün yazdıkları, sanatçı ve sanata verdiği destek, açtırdığı sanat okulları yanında, hedeflerine ulaşırken sanatçıları da bu hedeflere ortak etmesi, onun sanatçı kişiliğinin bir parçasıdır. Atatürk’ün sanatçı kişiliğinin ilk tohumları şiir’le atılmıştır. Meşrutiyetin ünlü hatiplerinden, Ömer Naci’nin6 iyi bir şair, güçlü bir konuşmacı olması onu etkilemiş, şiir ile tanışmasına neden olmuştur. Bu sırada okuduğu Manastır Askeri İdadi’sinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu zor durum, ülke içinde ki idarecilerin yetersizlikleri, emperyalist devletlerin imparatorluğa karşı tutundukları tavırlar, toprak kayıpları ve bu topraklardaki Türk’lere yapılan zulüm onu derinden etkilemiş, daha o günden olumsuzluklara, ancak sanatçılarda bulunabilecek ön sezi ve duyarlılık sayesinde, “HAKİKAT" 7 adlı şiir ile karşı durmaya başlamıştır.

Hakikat

Gafil! Hangi üç asır, hangi on asır

Tuna ezelden Türk diyarıdır

Bilinen tarihler söylememiş bunu

Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak !

Dinleyin sesini doğan tarihin

Aydınlıkta karartı, karartıda şafak

Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

 

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları

Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları

Doğudan çıkan biz, batıda yine biz

Nerde olsa nerede olsa kendimizi biliriz

Hep insanlar kendilerini bilseler

Bilinir o zaman ki, hep biliriz.

 

Türk sadece bir milletin adı değildir

Türk bütün adamların birliğidir

Ey birbirine diş bileyen yığınlar

Ey yığın yığın insan gafletleri

Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,

Hakikat nerede?

Sanatçı; her ne kadar yeniyi bulmayı, olmayanı sunmayı, duygularını dile getirmeyi amaçlasa da, içinde bulunduğu duruma da, sanatını araç olarak kullanıp tepki göstermeyi, sanatının doğal sonucu kabul eder. Bu bağlamda Atatürk, “Hakikat” şiiriyle bile, sanatçı kişiliğe sahiptir. 1897’de yazdığı bu şiir, belki de Türk Tarih Kurumu’nu kurmasına, Türk Tarih Tezi’ni8 oluşturmasına önemli bir katkı sağlamıştır.

Güzel söz söyleme ve güzel konuşmada sanat arasında yer alır. Atatürk’ün savaş alanlarında verdiği emirleri dahi özenle ve duyarlılıkla seçtiği hepimizin bildiği bir gerçektir. Bir emir düşünün ki “Cephaneniz yoksa, süngünüz var! Sizden taarruz değil, ölmenizi istiyorum”9 kadar veciz olsun. En kızgın olduğunda söylediği en ağır söze bakalım; “Şaşarım akl-ı perişanına, ahmak...10”. İzmir suikasti dolayısıyla 10 Haziran 1926’da Anadolu ajansı muhabirine söylediği ve Cumhuriyete olan inancını dile getirdiği “Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” sözü, unutulmayacak özdeyişler arasında yerini almıştır. Namık Kemal’in;

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,

Yokmu kurtaracak bahtı kara maderini.”

Beyitine atfen Atatürk, I. İnönü savaşı hakkında Meclis’te konuşurken;

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,

Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini”

diyerek, sanata, sanatla karşılık vermiştir1’.

Şiiri ve edebiyatı sevdiğini söyleyen Atatürk’ün, özellikle Fransızca’dan şiir çevirileri yaptığı, Cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde, bir askerin ölümünün oluşturduğu duyguları anlatan “Mersiye” (ağıt) kaleme aldığı bilinmektedir12.

Tüm gelişmeleri anlattığı ve tarih önünde hesap verdiği Nutuk’da13, başlı başına bir sanat eseri niteliğindedir. Eser iyice incelendiğinde, bilimsel bir eserin, sanatsal bir estetik içersinde sunulduğu gözlerden kaçmayacaktır.

Sanatçı, kullandığı araç ne olursa olsun aynı zamanda toplumu harekete geçiren bir lider konumundadır. Bu bağlamda da Atatürk bir sanatçı kişiliğe sahiptir. Söylemleri, etkin sunuşu, kelimeleri seçişindeki özen karşısındakileri her zaman etkilemiş, mantıklı ve akıcı biçemi ile onları harekete geçirebilmiştir. Atatürk’ün, bir çok yaptıkları ile o’nun sanatçı kişiliğini desteklemek mümkündür. Ancak bunları tek tek sıralamak, sayfalar dolusu kitap yazmayı gerektireceğinden, sanatçı yönünün kişiliğinin parçası olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır.

Atatürk’ün kişiliğinde, güzelliğe olan tutkuyu görmek mümkündür. Giyinişindeki armoni, bunun bir yansımasıdır. Ve O “Çirkine tahammül edemiyorum14” diyecek kadar güzelliğe tutkundur. “Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade söz ile olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa mimarlık olur1-’’” demiştir.

Atatürk sanatı, yaptığı devrimlerin bir tamamlayıcısı olarak kabul etmiş ve sanatçılara da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Ayrıca kurumsallaşmaya ve ekip çalışmasına önem vermiş, müzisyenlere gruplar kurunuz diyerek ekip çalışmasına yönlendirmiştir16.

Sanatın öyle soyut bir gücü vardır ki, bu güç, dünyada insanları birbirine bağlayan, ortak noktalarda buluşturan bir değer olmasıdır. Bundan dolayıdır ki Atatürk, Onuncu Yıl Söylevinde “Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk milletinin tarihsel niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Onun içindir ki, milletimizin yüksek özyapısını, yorulmaz çalışkanlığını, yaratılıştan kavrayışını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusunu durmadan ve her türlü araç ve yöntemlerle besleyerek geliştirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlıkta gerçek dirliğin sağlanması yolunda kendine düşen görevini yapmakta başarıya eriştirecektir17”. Başka bir deyişinde ise “İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki, resim yapamaz, bir millet ki heykel yapamaz, bir millet ki, tekniğin gerektirdiği şeyleri yapamaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur18”. Bir başkasında ise “Sanatsız kalan bir ulusun, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” diyerek güzel sanatları ön plana çıkartmıştır.

Günümüzde uluslar, kendilerini çağdaş uygarlık seviyesine çıkartabilmek, diğer uluslara bunu kanıtlayabilmek için üç önemli faktörü aşmak zorundadırlar. Birincisi ekonomik yapıları, ikincisi toplumsal düzenlerinin işleyiş şekli, üçüncüsü ve belki de en önemlisi kültürleridir. Şimdi ise aklımıza, bu güçlü etkenin yani kültürün ne olduğu geliyor. Sözlük anlamı “Bir toplumun yarattığı uygarlığın, kafa, sanat çalışmalarına dayanan sosyal, dinsel ve benzeri yönlerinin tümü19” olarak karşımıza çıkıyor. Çağımızın gereği olan bilim ve teknolojiyi de kültürel bir etken olarak kabul edebiliriz. Ancak; şimdi her ulusun bilimsel ve teknolojik yönden birbirlerini desteklemeleri kendi çıkarları içindir. Ulusal olan ise kendine öz, kendi yaşayış biçimini yansıtan, kendinin önceden getirip bugün geliştirerek yarına aktardığı değerlerdir. İşte bu değerler, ulusu bütünleştirip diğer uluslar yanında kendini kanıtlayabilme görevini üstlenmişlerdir20.

Atatürk ise kültürü; “a) Bir insan toplumunun devlet yaşamında, b) düşün yaşamında, kısacası bilimde, toplumbilimde ve güzel sanatlarda; c) iktisat yaşamında, kısacası tarımda, zenaatta, tecimde, kara deniz ve hava ulaşımcılığında yapabildiği şeylerin elde edilen bileşimi21” diye tanımlamış ve güzel sanatları, kültür içindeki bir öğe olarak kabul etmiştir.

Çağdaşlaşma yolundaki adımları atarken, bu görevi daima ussal yaklaşımları ile benimsetmeye çalışan Atatürk; “Güzel sanatlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır. Onlar, bütün başarılara rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık vasfıyla tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır22” diyerek, güzel sanatlarda başarılı olanın gerekliliğini dile getirmiştir.

11.4.1930 günü, Türk Ocağı tiyatrosunun açılışı nedeniyle, Ankara’da Marmara köşkünde sanatçılarla birlikte bulunduğunda: “Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz; bakan olabilirsiniz; dahası, Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Ama sanatçı olamazsınız23”, diyerek sanatçılara bakışımda, kısaca açıklamıştır.

Sonuç

Atatürk’ün sanatçı kişiliği ile diğer kişiliklerini birbirinden ayırmak çok güç ve onun dehasını küçümsemek olacaktır. Buraya kadar olan bölümlerde incelediğimiz, sanatçı kişiliği, kendi söylemleri, eylemleri, düşündükleri ile açıklanmaya çalışılmıştır. Atatürk’ün sanatçı kişiliğinin sanat ve sanatçı kavramlarına yüklediği anlamlar ise;

-Sanatçının iç yapısında, belirgin biçimde görülen karşı çıkışlar vardır. Karşı çıkışları, Atatürk kadar haykıran bir lider yok gibidir. Bu bağlamda Atatürk sanatı; “haksızlıklara, yanlışlara, vb. olumsuzluklara karşı çıkmanın bir aracı”, sanatçıyı da; “her insandan önce hisseden, düşünen, yargılayıp doğru kararı verebilen ve bunu sanatı ile anlatan kişi”.

-Atatürk’ün sanatçı kişiliğinin oluşturduğu yüksek duygu ve düşünce ufku ile sanatı, “insanlara yüksek duygu ve düşünce ufkunu kazandıran eylemler bütünü”,sanatçıyı da, “yüksek duygu ve düşünce ufku yetisini kazanmış, bunu yaşantısına katarak, ayni yetilere sahip olmayanlara aktarabilen kişi”.

-Atatürk, sanatın medeniyet alanındaki gücünü, sanatçıların sahip olabileceği bir duyarlılıkla hissetmiş ve bundan dolayı sanatı, “medeni uluslar yanında yer alabilmenin bir aracı”, sanatçıyı da “kendinde ve milletinde var olan yüksek insanlık vasıflarını sanatı aracılığıyla tanıtan kişi”.

-Her insanın sanatçı olamayacağını bilen Atatürk sanatı, “yetenekli insanların uğraşı alanı”, sanatçıyı da, “başkalarının yapamadıklarını yapabilme yetisine sahip kişi”.

-Sanatçı güzelliğe düşkündür. Atatürk’ün güzelliğe verdiği önem ise açıktır. Bu özelliği ile sanatı, “estetiğin ve güzelliğin bileşiminden oluşan kuralların tümü”, sanatçıyı da “estetikleri ve güzellikleri dışavurumcu24 yaklaşımlarla diğer insanlara sunan kişi”, biçiminde nitelendirilebilir.

1 COŞKUN, Saffet, “Atatürk ve Sanat”, D.G.S.G. Müd. Konferansları 2, Şanlı Urfa, 1990, s.3.

2 ÜSTÜN, Emin Faik, Atatürk (Ülkücülüğü), Ege Üniv. Cumhuriyet’in 50.yıl Dönümü Yayını No:2, s,10. M.Gökhan’ın Atatürk ve Devrimler Tarihi Bibliyografyası (M.E.B. Yay. Atatürk Serisi No.2, İstanbul, 1963) adlı eserine dayanarak, 1963 yılma kadar, Atatürk ve Devrimleri hakkında Dünyada yayınlanan kitap, broşür, vb. sayısının 2500’ü geçtiğini belirtirken, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II YÖK. Yay. No.5, Ankara, 1986, s.9’da ise, 1981 yılına kadar Atatürk’ün kişiliğine ve çeşitli yönlerine ait 1700’e yakın yayın çıktığı yer almaktadır.

3 Meydan Larousse, Sabah Yayıncılık, 17. Cilt, İstanbul, s.269.

4 DEMİRAY, Kemal. Temel Türkçe Sözlük, İnkilap ve Aka Yayınevleri, İstanbul, 1982, s.806.

5 AKGÜN, Seçil, “Atatürk’ün Sanat ve Kültür Anlayışı”, 100. Yıl Atatürk Konferansları, Petrol Ofisi A.O. Genel Müd., Ankara, 1981, s.8.

6 Ömer Naci (1880-1916): Meşrutiyet’in ünlü hatiplerinden. Abdülhamid’e karşı savaşanlara katılmış ve Paris’e kaçmıştır. I. Dünya savaşında Doğu Cephesinde genç yaşta ölmüştür. Bkz. Baha Toros : Türk Hatipleri, s.33.

7 GÜRBÜZ. Yılmaz, “Atatürk ve Gökalp’in Şiirleri Arasındaki Benzerlik”, Milli Kültür, Cilt.3. Sayı.7, 1981. s.18.

8 Atatürk ilk olarak, TBMM’nin. 1928 yılı (Kasım) açılış konuşmasında “Türk Tarihini doğru temeller üzerine oturtmak; öz Türk dilini değeri olan genişliğe kavuşturmak” diye özetlenebilecek tezi ortaya koymuştur. Hemen ardından da 1929 yılında liseler için Tarih Notları ve 1930-1931 yılında da Türk Tarihinin Ana Hatları (Devlet Matbaası 1930, MEB. Yayınları 1931) adlı kitaplarla bu tez yaygınlaştırılmıştır. Bazı batılı bilim adamlarına ışık tutan tez, Avrupa kültürünü Grekler’le başlatan tarihçilerin yargılarını sarsmıştır. (Bkz. Abel Rey : Evolution de I’Humanite serisindeki Greklerden Önce Bilim adlı eser.). PERİN, Cevdet, Atatürk Kültür Devrimi, İnkilap ve Aka Kitapevleri, İstanbul, 1982. s.61-62.

9 Atatürk bu emri. Çanakkale savaşları sırasında, İngiliz’lerin Seddülbahire çıkmaları üzerine, emir beklemeden taaruza geçtiği ve düşmanı durdurduğu anda, bir kısım askerin “cephanemiz kalmadı” diyerek, geri çekilmek istemelerine karşı vermiştir. Bkz. BALABANLAR Mürşit, KANDIR Şebnem, SÖĞÜT Mine, ERDİNÇ Cengiz. BALIKÇIOĞLU Tuğba. Türkiye’nin 75 Yılı, Tempo Dergisi, Hürgüç Gazetecilik A.Ş., İstanbul, 1998. s.76. Ancak. Sunullah ARISOY’un Türkçe’leştirdiği Atatürk’ün Söyleyip Yazdıkları I, TTK. Yay., Ankara, 1982, s.21’de “Sizden taarruz değil, ölmenizi istiyorum” kısmı yoktur.

10 BALABANLAR, KANDİR, SÖĞÜT, ERDİNÇ. BALIKÇIOĞLU s.79.

11 Daha geniş bilgi için bkz. Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyografyası Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

12 A. Mumcu ve diğerleri. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II, YÖK. Yay. No.5. Ankara, 1986, s.200. Kaynakta Şiirlere ve Mersiye’ye yer verilmemiştir.

13 ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk, Türk Ocakları Heyeti Merkeziye Matbaası, Ankara, 1927. (İlk baskı)

14 TURANI. Adnan, Atatürk ve Güzel Sanatlar, Atatürk ve Kültür, H.Ü. Yay. Özel Sayı, Ankara, 1982, s.104.

15 Atatürkçülük I, İstanbul, 1984, s.371.

16 AŞKUN, İnal Cem, Atatürk Konulu Sohbetlerinden, Anadolu Üniversitesi. Eskişehir, 1999.

17 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, Milli Eğitim Bakanlığı, 1952, s.271-272.

18 Atatürkçülük I, s.367.

19 DEMİRAY. s.610.

20 GÜMÜŞTEKİN, Ahmet, “Kültürel işlev ve Müzik” GOP. Ünv. İİBF., İşletme Kulübü Dergisi No.3, Tokat. Ocak 2000, s.12.

21 İNAN, Afet, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, 1971, s.43.

22 Atatürkçülük I. s.365.

23 ÖZERDİM, N.Sami, Atatürkçünün Elkitabı. Türk Dil Kurumu Yayınları, No.483, 1981, s.161. Kemal ARIBURNU: Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Yayınlar, Ankara 2.Basım, 1976 s.225. Muhsin Ertuğrul’un, Cumhuriyet gazetesinin 14.4.1963 günlü sayısındaki yazısından. Buradaki cümleye ek olarak “Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim...” cümlesi de yer almaktadır.

24 (Edb) Doğacılık ve izlenimciliğin karşıtı olan ve ruhsal yaşantının içerikleriyle tinsel içerikleri dile getiren çağdaş sanat akımı. (Eşan. Ekspresyonizm). Bkz, DEMİRAY. s.247.

Yararlanılan Kaynaklar:

AKGÜN, Seçil: “Atatürk’ün Sanat ve Kültür Anlayışı”, l00.Yıl Atatürk Konferansları, Petrol Ofisi A.O. Genel Müd., Ankara, 1981.

ARIBURNU, Kemal: Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Yayınlan, 2. Basım, Ankara, 1976.

ARISOY, Sunullah: Atatürk’ün Söyleyip Yazdıkları I, TTK. Yay., Ankara, 1982

AŞKUN, İnal Cem: “Atatürk Konulu Sohbetlerinden”, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 1999.

ATATÜRK, Mustafa Kemal: Nutuk, Türk Ocakları Heyeti Merkeziye Matbaası, Ankara,1927.

Söylev ve Demeçler, II, MEB Yay. 1952.

BALABANLAR Mürşit: “Türkiye’nin 75 Yılı”, Tempo Dergisi, Hürgüç KANDIR Şebnem, Gazetecilik A.Ş.,İstanbul, 1998.

SÖGÜT Mine, ERDİNÇ Cengiz, BALIKÇIOĞLU Tuğba, COŞKUN Saffet: “Atatürk ve Sanat”, D.G.S.G. Müd. Konferansları 2, Şanlı Urfa, 1990.

DEMİRAY, Kemal: Temel Türkçe Sözlük, İnkılap ve Aka Yayınevleri, İstanbul, 1982.

GÜMÜŞTEKİN, Ahmet: “Kültürel işlev ve Müzik” G.O.P. Ünv. İİBF., İşletme Kulübü Dergisi No.3,Tokat, Ocak 2000.

GÜRBÜZ, Yılmaz: “Atatürk ve Gökalp’in Şiirleri Arasındaki Benzerlik”, Milli Kültür, Cilt: 3, Sayı. 7, 1981.

İNAN, Afet: M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, 1971

ÖZERDİM, N.Sami: “Atatürkçünün Elkitabı”, Türk Dil Kurumu Yayınları, No .483.1981

PERİN, Cevdet: Atatürk Kültür Devrimi, İnkılâp ve Aka Kitapevleri, İstanbul, 1982.

TURANİ, Adnan: “Atatürk ve Güzel Sanatlar”, Atatürk ve Kültür, H.Ü. Yay. Özel Sayı, Ankara, 1982.

ÜSTÜN, Emin Faik: Atatürk (Ülkücülüğü), Ege Üniv. Cumhuriyet’in 5O.yıl Dönümü Yayını No:2. 1973.

MUMCU, A, ÖZBUDUN, E., FEYZİOĞLU, T., USKEN, Y., ÇUBUKÇU, A.: Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi II, YÖK. Yay. No.5, Ankara, 1986.

GÖKHAN, M.: Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyografyası, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları   

Okutman Ahmet Gümüştekin *

* Gaziosmanpaşa Üniversitesi Müzik Bölümü

Kaynak: ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 51, Cilt: XVII, Kasım 2001    

Bu yazıyı paylaş
İLGİLİ KATEGORİLER
Paylaş
Kapat
0/0
Atatürk'ün Sanatçı Kişiliğinin Sanata ve Sanatçıya Bakışına Etkileri