Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taaruzu Afyon Kocatepe'den yönetirken. (26.08.1922)
Fotoğrafdakiler: En önde yatar vaziyette olan komutan Fevzi Çakmak Paşa, Sahra dürbününün başındaki subay Harekat Şube Subayı Yüzbaşı Yümnü Üresin'dir. En sağda ayakta Ordu Komutanı Tuğgeneral Nurettin Sakallı Paşa'dır |
Fotoğraf Kaynağı: Atatürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Hazırlayan Mehmet Özel (Güzel Sanatlar Genel Müdürü), Sayfa: 93 |
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taaruzu Afyon Kocatepe'den yönetirken. (26 Ağustos 1922)
-I-
Gazi, 25-26 Ağustos gecesini Kocatepe'de geçirdi. Şimdi, o gece Kocatepe'de bulunmuş olan Osman Çavuş'u dinleyelim:
- "Gözlerinin içinden alevler saçıyordu. Yüzüne bakmaya korkuyorduk. En yakın dostları bile kendisine bir şeyler soramıyorlardı. Saldırı hazırlığı kesindi. Fakat saldırı ne zaman ve nerede başlayacak? Bunu bilen yoktu. Komutanlar hiç kimseye bir şey söylemiyor, herkesin ağzından aynı sözler işitiliyordu: "Çok yakında zafer bizimdir!" Ve bu sözün etkisine kapılarak günlerimizi iple çekiyorduk. Ama Gazi'nin Kocatepe'de geçirdiği o geceyi ömrüm oldukça unutmayacağım. O, gecenin karanlıklarını projektör gibi kuvvetli bakışlarıyla yarıyor ve karanlıklardan korkmuyordu. Şimdi kim olduğunu hatırlayamıyorum." Gazi uzun boylu bir arkadaşına soruyordu:
- "Hala Ankara'ya dönmekte ayak diretiyor musun?"
- "Evet... Çok yorgunum. Beş on gün dinlenmek istiyorum."
- "Beş on gün mü? Fakat, bu beş on gün içinde herşey bitecek, o zaman dinlenirsin!"
- "Üç beş yıl süren bir davanın, beş on günde sonuçlanması için mucize lazım!"
- "İnsanoğlu çok defa bu mucizeleri yaratabilmiştir. Sen de eğer burada kalırsan bu mucizelerden birine ve belki de sonuncusuna tanık olacaksın!"
İskender Fahri Sertelli
Kaynak: İskender Fahri Sertelli, Yenitürk Dergisi, 1941
-II-
Zafer Sabahı Yapılan Kahvaltı
Kurmay binbaşı Ethem Altan anlatıyor:
"Büyük Taarruz sabahı... Atatürk Kocatepe'de... Tanyeri ağarıyor.
Sabahın sessizliğini, gökleri yırtarak uçan bir top mermisi bozdu. Arkasından bütün Türk topları ateş püskürmeye başladı. Düşmanın, alınamaz denen mevzileri alt üst oluyordu. Bir an içinde her taraf ateş ve duman içinde kalmıştı. Her taraf yanıyordu. Manzara cidden ibretliydi: Ateş gittikçe şiddetleniyor; Türk Milleti'nin talihi ile birlikte güneş de nazlı nazlı yükseliyordu. Atatürk, pelerini altına topladı ve kayaların üstüne oturdu. Dalgınlığı kalmamıştı; gülümsüyordu. Sabah ışıklarının okşayarak aydınlattığı altın saçlarında, Türk Milletinin geleceği parlıyordu. Çok neşelenmişti.
"Şimdi kahvaltıyı getirin!.." diye seslendi.
Bir tepsinin içinde, iki dilim asker ekmeği, bir kaç zeytin, bir parça beyaz peynir geldi. İşte hepsi o kadar. Bunları büyük bir iştahla yedi. Evet, yedi düvelin azametine meydan okuyan, masun bir millete yeniden hayat veren komutan Atatürk, kahvaltı ediyordu. İsteseydi altın tepsiler içinde parlak ve yaldızlı salonlarda her bakımdan nelere sahip olmazdı. Hayır, o böylesini seviyor. Böyle istiyordu. Sadece Türk Milleti'ne değil, tarihlere, dünyalara örnek veriyor."
Kaynak: Atatürk "Bugün" Olsaydı, Cemal Kutay, İklim Yayıncılık, 2. Baskı, 2005, ISBN: 975-98884-1-6, Sayfa: 428