Trabzon - Atatürk'ün Trabzon Ziyaretleri

Trabzon - Atatürk'ün Trabzon Ziyaretleri
Karakter Boyutu

Trabzon - Atatürk'ün Trabzon Ziyaretleri

Trabzon - Atatürk'ün Trabzon Ziyaretleri

Türk tarihine, sonsuza dek batmayacak bir güneş gibi doğan Mustafa Kemal Atatürk; “Beş sene önce ilk kez Samsun’a ayak bastığım zaman bana kalp gücü veren yurttaşlarımın ilk safında Trabzonluların bulunduğunu asla unutmayacağım.” diyerek, Anadolu tarihi ve coğrafyasında her zaman kendine özgü bir yeri ve önemi olan Trabzon ve Trabzonlular için söylediği övgü dolu sözleri sonsuza dek tarih sayfasına bir onur belgesi olarak kaydediyordu.

Mondros Mütarekesi ile dört bir yandan işgal edilen Anadolu topraklarını, şairin deyişiyle Türk’ün “bahtı kara maderini” kurtarmak amacıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun ufuklarından doğan Mustafa Kemal; “doğu kuvvet ve iktidar kaynağıdır, ben kuvveti o kaynaktan aldım” sözlerinin altında yatan inancıyla, ulusal kurtuluş savaşını Anadolu’nun doğusundan başlatma kararını çoktan vermişti bile. Nitekim Samsun’a ayak bastığı andan itibaren başta Trabzon olmak üzere doğu illeriyle iletişim kuruyor ve yöredeki müdafaa-i hukuk cemiyetleri aracılığıyla bağımsızlık savaşı yönünde halkın desteğini alıyordu.

Mustafa Kemal’in Trabzonlular ve doğu illeri halkıyla ilk kez bir araya gelmesi ve Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılması iradesinin belgelenmesi, yine Trabzon ve Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin organize ettikleri Erzurum Kongresi’nde gerçekleşiyordu. Kongre boyunca, bazı kişisel çıkışların dışında Trabzon delegeleri Mustafa Kemal’in yanında yer alıyor, düşüncelerinin hayata geçmesi için çaba gösteriyorlardı. Ve bu birliktelik milli mücadelede giderek sevgi ve bağlılığa, Cumhuriyetin ilanından sonra ise uygar Türkiye’nin yaratılması ideali uğrunda bir tutkuya dönüşüyordu. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya savaşında Mustafa Kemal’in yanında ölüme koşan Trabzon evlatları, devrimler sırasında da büyük bir kararlılıkla onun yanında olmayı sürdürüyorlardı.

Mustafa Kemal’in Trabzon’a ilk ziyaretleri; 15-17 Eylül 1924 tarihinde, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması ile Öğretim Birliği devrim yasalarının çıkarılmasının ardından, İstanbul basınında karşı devrimciler tarafından yazılan karalama yazılarının yazıldığı bir döneme rastlıyordu. Burada yaptığı konuşmalarla karşı devrimcilere sert cevaplar veriyor, ulus egemenliğine dayalı genç Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme sürecinde atacağı adımlar ve izleyeceği politikalar konusunda geniş açıklamalar yapıyordu.

27-29 Ekim 1930 tarihlerinde yaptığı ikinci ziyaretleri, aynı yıl çıkarılan Belediye yasasıyla Türk kadınına verdiği seçme ve seçilme hakkının en önemli uygulama alanı bularak Belediye Meclisine üç bayan üyenin seçildiği günlere rastlıyor, gerçekleştirdiği bu büyük devrimin sonuçlarını yerinde görmek istiyordu. Aynı günlerde, çok partili demokrasiye geçiş arayışlarının sonunda kurulan Serbest Fırka’nın kapatılmış olması, onun yurt gezisine çıkarak halkın nabzını tutmaya çalışması, bu gezinin diğer sebeplerinden biridir.

10-12 Haziran 1937 tarihlerinde yaptığı üçüncü ve son ziyaretleri ise; modern Türkiye Cumhuriyeti’nin yaratılması için gerekli devrim hareketlerinin tamamlanarak aydınlanma sürecinin yaşandığı bir döneme rastlıyor ve burada gördüğü gelişme, sevgi, saygı ve bağlılıktan son derece mutlu olduğu ve kendisinden başka dünya üzerinde hiç bir liderin yapmaya değil, düşünmeye bile cesaret edemediği mal varlığını Türk ulusuna bağışlama kararını vererek, kendi deyimiyle “üzerindeki ağır yükten” kurtuluyordu.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Trabzon’a yaptığı üç gezide genç cumhuriyetin geleceğine ilişkin yaptığı konuşmalar ve verdiği mesajlar devrim tarihimiz açısından büyük önem arzetmekle birlikte, Trabzon için de sonsuza dek bir onur belgesi olarak da kalacaktır.

İlk Ziyaretleri (15-17 Eylül 1924)

Trabzonlular Mustafa Kemal ile ilk kez ülkede en karanlık günlerinin yaşandığı 1919 yılında tanıştılar. Biri Türkün “bahtı kara maderini” kurtarmak üzere köhne bir gemiyle sonu belli olmayan bir yolculuğa çıkmıştı.

Samsun’a doğru. Diğerleri ise, Pontus çetelerine peşkeş çekilme planları yapılan Trabzon ve Doğu Karadeniz’i kurtarmak için yokluk içinde varlık mücadelesi vermeye çalışıyordu. Anadolu’nun üzerindeki karanlık bulutları dağıtmak için toplanan Erzurum Kongresinde yüz yüze tanışma imkanı buldular Trabzon temsilcileri Mustafa Kemalle. Ve bu birliktelik milli mücadelede giderek sevgi ve bağlılığa, Cumhuriyet’in ilanından sonra ise uygar Türkiye’nin yaratılması ideali uğrunda bir tutkuya dönüştü. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya savaşında Mustafa Kemal’in yanında ölüme koşan Trabzon evlatları, devrimler sırasında da onun ülküdaşı olmayı sürdürerek, en yakınında yer aldılar.

Ulusal bağımsızlık savaşını kazanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk, ülkesini uygar devletler düzeyine çıkarma mücadelesine başladığında, önünde bir çok güçlükler olduğunu biliyordu. Nitekim bu yönde başlattığı devrimler ; bir yandan İmparatorluğun çağ dışı ümmet düzenine alışanlar ve bundan çıkar sağlayanlar, diğer taraftan onun dehasını anlamakta güçlük çekenler, özellikle satın aldıkları bir kısım basın aracılığıyla bir iftira kampanyası başlatmışlardı. Bu insafsız ve kötü niyetli eleştirilerden büyük rahatsızlık duyan Mustafa Kemal, milli mücadeleyi yanyana ve omuzomuza gerçekleştirdiği halkının arasına girip yine onlarla birlikte kurduğu genç cumhuriyetin geleceğine ilişkin düşüncelerini paylaşmak ve onlardan güç almak amacıyla bir geziye çıkmayı planlamıştı. Dumlupınar zaferinin ikinci yıldönümü törenlerine katılıp bir çok ziyaretlerde bulunduktan sonra, Sonbahar Gezisi adıyla bir program düzenlemiş ve Hamidiye zırhlısıyla İstanbul boğazından geçerek Trabzon’a gelmek üzere Karadeniz’e açılmıştı.

Mustafa Kemal’in Trabzon’a gelmek üzere yola çıktığı haberi 13 Eylül günü şehre ulaşmıştı. Bu sevinçli haber bir anda dalga dalga yayılmış, yediden yetmişe herkes büyük bir sabırsızlık ve heyecan içinde Türkün büyük kurtarıcısına kavuşma arzusuyla sokaklara dökülmüştü. Gözler ufukta kalmış, ancak gemi bir türlü gözükmemişti. Yapılan telsiz görüşmesinden geminin Sinop açıklarında olduğu öğrenilmiş, karşılama heyecanı ertesi güne ertelenmişti.

Nitekim, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın gemisinin 13 Eylül akşamı Sinop açıklarında demirlediği, Cumhurbaşkanlığı Baş Katibi Tevfik tarafından aynı gün bir telgrafla Başbakan İsmet İnönü’ye bildirilmiş; seyahatin oraya kadar güzel geçtiği ve 15 Eylül sabahı Trabzon’da olunmasının planlandığı belirtilerek Mustafa Kemal’in selamları iletilmişti.

Trabzon halkı, 14 Eylül sabahı erkenden onur konuklarını karşılamak üzere yeniden sokaklara dökülmüştü. İstikbal gazetesi, Mustafa Kemal’in ziyaretini baş sayfadan “Gazi Paşa Hazretleri Öğlene Bekleniyor” başlığıyla veriyor ve hazırlıkları şöyle özetliyordu.

“Dün akşam Cumhurbaşkanı Gazi Paşa’yı limanımıza getirmesi beklenen Hamidiye Kruvazörü yetişememiş olup bugün öğlene gelmesi bekleniyor. Karşılama için limanda hazır bulunan Yetimler Yurdu öğrencileri ile bir askeri birlik ikindiden akşam saatlerine kadar limanında beklemişti. Karşılama için bütün hazırlıkların tamamlanmış olması ve uzun bir bekleyişten sonra Gazi Paşa’nın gelmemesi üzerine limanda hazır bulunan Karadeniz gemisinin telsiziyle Hamidiye Kruvazörüne ulaşılmaya çalışıldı. Nihayet gecenin geç saatlerinde alınan haberlerden, Gazi Paşa’yı getiren Hamidiye’nin saat yirmidörtte Samsun açıklarında seyrettiği öğrenildi. Alınan bu bilgi doğrultusunda Gazi Paşa’yı getiren Hamidiye Kruvazörü’nün bugün öğle saatlerinde limanımıza ulaşması bekleniyor.

Trabzon’un onur konuğu olan Gazi Paşa’yı karşılamak, şehrimizde kalacağı süre içinde en güzel şekilde ağırlamak üzere Vali Bey başkanlığında oluşturulan heyet dün Belediye’de uzun bir çalışma yaptılar. Hazırlanan programa göre; Vali Bey ve Komutanlar ile resmi heyetlerin başkanları gemiye çıkıp konukları karşılayacak ve hoşgeldiniz tebriklerini sunacaklar. Memurlar, kentin önde gelenleri, tüccar, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri ile basın mensuplarından oluşacak guruplar ise Liman Dairesi önünde hazır bulunacaklar. Yine tören alanı olarak belirlenen bu alanda askeri birlikler, jandarma ve polis birlikleri resmi karşılama töreni gerçekleştirecekler. İzleyici gurubu olarak katılacak Trabzonlular ise töreni kendileri için ayrılan yerden izleyecekler. Trabzon’un her tarafı askeri birlikler ve halk tarafından zafer takları ve bayraklarla süslendi.” Ancak bu uzun bekleyiş yine hüsranla sonuçlanmış, halk 15 Eylül günü buluşmak üzere yeniden evlerine dağılmıştı.

15 Eylül 1924 Pazartesi

Nihayet beklenen an gelmiş, Hamidiye vapuru ufukta görünmüştü. Bir yandan gemi yavaş ve nazlı bir ilerlemeyle limana yanaşırken, öte yandan iskeledeki mahşeri kalabalık coşkun tezahüratlarda bulunuyordu. Kısa bir süre sonra kaleden ve gemiden toplar atılmaya başlanmıştı. Trabzon’un onur konuğu Gazi Mustafa Kemal’i karaya ayak basacağı yerde karşılamak üzere Trabzon milletvekilleri Rahmi ve Abdullah beylerle Vali Cemal Bey hazır bulunuyorlardı. Kentin ileri gelenleri, asker ve sivil, komutan ve amirler, resmi ve özel bütün kuruluşlar, askeri birlikler, öğrenciler, öğretmen okulu izcileri ve özellikle Latife Hanım’ı karşılamak için gelen Trabzonlu hanımlar tören düzeninde yerlerini almışlardı. İstimbottan; önce Latife Hanım’ın ardından da Mustafa Kemal’in, şimdiki uzun liman mendireğinin yerindeki taş iskelede karaya çıkmasıyla birlikte bütün Trabzonlular için günlerden beri süren vuslat sona eriyor ve sevinç gözyaşları içinde karşılanıyorlardı. Gerçekte bu vuslatın kaynağı ta milli mücadele günlerine dayanıyordu. Acılarla dolu o günler; Mustafa Kemal’in kalbinde bir Trabzon, Trabzon’un kalbinde de bir Mustafa Kemal sevgisi oluşturmuştu.

Trabzonluların günlerce süren bekleyişinden sonra ilk kez görme onuruna eriştikleri Gazi Paşa; Belediye ve çeşitli cemiyetler, meclis ve kurumların başkanları ve üyeleriyle yabancı konsolosların, basın temsilcilerinin çoğunun ellerini sıkıyor; saf bağlamış okullu yetim kız çocuklarına, izcilere, askerlere selam ve övgülerde bulunuyordu.

Gazi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte; İstanbul Milletvekili Hamdullah Suphi Bey, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali Bey, Rize Milletvekili Rauf Bey ve Bozok Milletvekili Salih Bey de karaya çıkıyorlardı.

İskeleden meydana çıkan yolun her iki yanını hıncahınç dolduran Trabzonluların; “Yaşa, Büyük Türk Kurtarıcısı ! Hoş geldin Gazi Paşa ! Çok Yaşa ! “ dilekleri ve sevgi gösterileri arasında caddenin her iki yanını dolduran halkın arasından yavaş yavaş ilerleyen Mustafa Kemal, ilk olarak Belediyeyi ziyaret ediyordu. Belediye Başkanının odasında bir süre dinlenen Mustafa Kemal’i, Belediye heyeti, Halk Fırkası yönetim kurulu üyeleri, Ticaret Kulübü başkanı ve daire müdürleri ziyaret ediyorlar ve “hoşgeldiniz” dileklerini sunuyorlardı.

Çay ve sigara ikramından sonra beraberindekilerle birlikte Halk Fırkası’na hareket eden Gazi Paşa, burada da bir süre dinleniyordu. Buradaki ziyaretlerini de kısa tutarak Hükümet binasına geçen Gazi Paşa, bir süre dinlendikten sonra, binadaki kuruluşları gezerek çalışmalar hakkında bilgi alıyorlardı. Salonun çatlak ve kopuk kireçli duvarlarına bastonuyla dokunduktan sonra Vali’ye dönerek;
“Herhalde tamir edilmeli” diye uyarıda bulunuyordu. Tapu dairesinde, kayıtları inceleyip memurlara sorular soran Mustafa Kemal hükümet meydanına çıkarak buradaki askerlerin her takımına ayrı ayrı kısa hareketler yaptırdıktan sonra üst kapıdan çıkarak binadan ayrılıyordu. Binanın ön bahçesinde resmi geçit töreni yapıldıktan sonra otomobiliyle konaklaması için düzenlenen Eski Karargah binasına (Trabzon Müzesi) geçtiler.

Burada da bir süre dinlendikten sonra otomobiliyle Soğuksu’ya çıkan Mustafa Kemal, akşam saatlerinde Belediye tarafından ikametgahlarında onuruna verilen yemeğe katılıyordu. Vali, Belediye Başkanı, Kumandan, Trabzon Milletvekilleri Abdullah ve Rahmi Bey, Mustafa Kemal ile birlikte gelen diğer milletvekilleri, Belediye İdare Meclisi ve Halk Fırkası yönetim kurulu üyelerinden bazılarının katıldığı yemekte söz alan Belediye Başkanı Kazazzade Hüseyin Efendi, Trabzon’un onur konuğuna hitaben halkın duygularını dile getirmek üzere şunları söylüyordu.

“Trabzon halkı, yıllardan beri büyük bir sevgiyle bağlı bulundukları bu yüce kişiliğe kavuşmuş olmalarından dolayı tarifsiz bir mutluluk içindedir. Kurtuluş gösterilerinin bizzat canlı tanığı kendiniz oldunuz. Ancak bu coşku, kalplerdeki saygı, sevgi ve bağlılığın belki de yüzbinde biridir. Sözlerime Türklerin çok bilinen bir duasıyla son vereceğim. Allah büyük Gazi’mizi başımızdan eksik etmesin. Amin.”

Kazazzade Hüseyin Efendi’nin bu konuşmasından son derece duygulanan Mustafa Kemal, Trabzonlular için sonsuza kadar bir övünç belgesi olarak kalacak bir konuşma yaparak şunları söylüyordu.

“Trabzon ve Trabzonluları temsil eden bu önemli kişilerle Trabzon’da aynı sofrada bulunmaktan çok büyük mutluluk duyuyorum. Özellikle bugün yaptıkları coşkulu karşılamadan, gösterdikleri ciddi sevgi ve bağlılıktan dolayı, yüce Trabzon halkına arz etmeyi görev bildiğim gönülden teşekkürlerimi, bu seçkin topluluk aracılığıyla açıklama fırsatı bulduğum için son derece mutluyum.

Efendiler...

Trabzon halkının tamamını birlik ve beraberlik içinde gördüm. Kadınlarının, çocuklarının, ihtiyarlarının gözlerinde yaş gördüm. Bu ne coşkun duygulanma, bu ne sevecenlik, bu ne yüksek soyluluktur.

Açıklamak zorunluluğundayım ki; bugüne kadar yaşadığım hiç bir şeyin bu kıymetli memleket ve yüce halkından bugün gördüğüm ilgi kadar beni etkilememiş olduğunu görmüş ve anlamış bulunuyorum. Şundan emin olabilirsiniz ki; Trabzon ve yüce Trabzonluları ziyaret etmek, yıllardan beri içimde beslediğim derin bir arzu ve özlem idi. Ancak bugüne kadar beni bu mutluluktan yoksun bırakan koşulların neler olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bugün çok mutluyum. Çünkü bu zamana kadar sevenlerimi görmeme engel olan kötü koşullar ortadan kaldırılmıştır. Çeşitli zamanlarda gönderdikleri telgraflarla beni görme arzularını belirten Trabzon halkının tamamını ziyaret edebilme onuruna erişebilmeyi çok isterdim. Ancak ne yazık ki onlara şimdilik, yalnızca selam ve sevgilerimi sunmak ve saygıyla anmakla yetinmek zorunluluğundayım.

Arkadaşlar...

Beş sene önce ilk kez Samsun’a ayak bastığım zaman bana kalp gücü veren vatandaşlarımın ilk sırasında Trabzonluların bulunduğunu asla unutmayacağım. Sakarya büyük kanlı savaşına Üçüncü Tümen ile yetişen Trabzon evlatlarının savaş alanında gösterdikleri özverili çabaların kıymetli anısı, bilincimde sürekli canlı kalacaktır. Bu yurtsever halka ve o kıymetli kahraman evlatlara sahip bulunan bu değerli yurdunuzu; Ermenistan’a bağlı bir bölge veya Pontus krallığı yapma hayal ve istekleri ile tehditleri ne kadar korkunç bir girişimdi. Kuşkusuz bu korku artık sonsuza kadar hayal olmuştur.

Efendiler...

Vatanın birliğini, özgürlük ve bağımsızlığını sağlayan ulusumuzu Cumhuriyet idaresine ulaştıran devrimlerimi; ekonomik bollukla mutluluğumuzu ve dünya uygarlığında kendimize yaraşan düzeye erişmemizi sağlayacaktır. Halkı zeki, üretken, girişimci ve çalışkan olan Trabzon’umuzu; kısa bir süre sonra ülkenin iç kesimlerine demiryolu ile bağlanmış, güzel bir rıhtım ve limana kavuşmuş olarak görmek en önde gelen dileğimdir. Trabzon; Türk camiasında Cumhuriyet’in zengin, sağlam ve duyarlı en önemli güven kaynaklarından biridir. Cumhuriyet’in bu niteliklere sahip bir kenti, hiç kuşkusuz bayındırlık ve gelişmeyi sağlamak için gerekli araçlara sahip olacaktır.

Sözlerimi bitirirken, saygıdeğer Trabzonlulara sevgi ve saygılarımla, gösterdikleri içten sevgi ve bağlılık gösterilerinden dolayı teşekkürlerimi sunmama aracılık etmenizi rica ederim.”

Trabzon’da geçirdiği ilk günün ardından, halkın tek vücut halinde gösterdiği ilgi ve sevgiden çok duygulanan Mustafa Kemal programın tamamlanmasından sonra Başbakan İsmet İnönü’ye çektiği telgrafta izlenimlerini ve mutluluğunu şu cümlelerle anlatıyordu.

“Bugün kable’z-zeval (öğleden önce) saat onda Trabzon’a geldik. Deniz kıyılarından başlayarak tebrik-i güzergaha şitab eden (karşılama alanına gelen) halkın çok samimi ve kalbi tezahüratı arasında Beledi, Halk Fırkası ve Hükümet’e gidildi. Hükümet civarında kıta’-i askeriyenin teftiş ve resm-i geçidini müteakib şehirde tahsis olunan ikametgaha geldik. Muhterem halkın gösterdiği muhabbetten çok memnunum.”

16 Eylül 1924 Salı

Pırıl pırıl bir günde, saatlerin 14.30’u gösterdiği bir sırada Belediye Başkanı Kazazzade Hüseyin Efendi tarafından bir toplantı düzenleniyordu. Bu toplantıya; milli mücadele yıllarında ulusal bağımsızlık ülküsü uğrunda Mustafa Kemal ile aynı cephelerde omuz omuza vuruşan Trabzonlu gaziler de davet edilmişti. Mustafa Kemal’in salona gelmesi ve kurtuluş savaşı gazilerini görmesi üzerine, samimi ve duygu yüklü bir ortam oluşmuştu.

Kahraman Trabzon evlatlarıyla koyulduğu içten söyleşi sırasında onlara “geçim sıkıntısı çekip çekmediklerini” sorması üzerine, içlerinde durumları hiç de iyi olmayanların bulunmasına karşın gaziler hep bir ağızdan, “Hiç bir sıkıntımız yok, çok iyiyiz Paşam, sağolunuz” cevabını veriyorlardı.

Bu cevap üzerine Belediye Başkanı Kazazzade Hüseyin Efendi Gazi Paşa’nın kulağına eğilerek, Trabzon gazilerinin gerçek durumları hakkında açıklamada bulundu.

Yine bu sırada; Kahramanmaraş’ın savunmasında büyük yararlıklar gösteren, makineli tüfeğiyle bir Fransız birliğini dar bir geçitte durdurarak milis kuvvetlerimizin düşman tarafından çevrilmesini önleyen Hüsnü Çavuş, gösterdiği hedef uğruna yıllarca cepheden cepheye koştuğu, omuz omuza vuruştuğu ve kalbinin en müstesna yerinde yaşattığı Mustafa Kemal’in yüzünü görmüş, sohbetinde bulunmuş olmanın verdiği onur ve gururla ayağa kalkarak şunları söylüyordu.

“Muhterem Gazi Paşam
Biz bu hizmetleri; ulusal egemenliğimiz, ulusal bağımsızlığımız için, onurumuz için, Türklüğümüz için, şanlı bayrağımızın gökyüzünde sonsuza kadar dalgalanması için yaptık. Başkomutanımızla, Türk’ün ölümsüz güneşi Gazimizle, yedi düvele meydan okuyup denize döktük. En büyük kıvanç ve övüncümüz, Sizi aramızda ve başımızda görmektir. Ulu Gazi Paşamız, Allah sizleri Türk ulusuna bağışlasın...”

Milli mücadelenin kahraman gazisi Hüsnü Çavuş’un bu sözlerinden çok duygulanan Atatürk salondakilere dönerek:

“İşte vatanı kurtaran ülkü: Kuva-i Milliye Ruhu ! Sağolunuz kahraman vatan evlatları”

diye seslenerek, dünyanın bir türlü çözemediği ulusal bağımsızlık savaşının gizli gücünü açıklıyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Trabzon’un kahraman gazileriyle Belediye’de yaptığı bu içten söyleşiden, ulusal kurtuluş savaşının anılarını yeniden yaşamış ve çok mutlu olmuş bir şekilde ayrılarak Hükümet binasına hareket ediyordu.

Burada bir süre Vali Bey ile görüştükten sonra Adalet Bakanlığı’na bağlı kuruluşların yöneticilerini kabul ederek onlardan çalışmaları hakkında bilgi alan Mustafa Kemal, daha sonra Ziraat Müdürü Faik Bey tarafından hazırlanan Trabzon ziraat haritası üzerinden aldığı bilgiden çok mutlu oluyor ve haritanın bir kopyasını alarak Faik Bey’e teşekkür ediyordu. Milli Eğitim Müdürü Şemseddin Bey, İlin eğitim - öğretimi hakkında bilgi verirken özellikle öğretmen sayısının yetersizliğinden yakınıyor ve bu konudaki eksikliklerinin giderilmesini istiyordu.

Gazi Paşa’nın Hükümet ve Trabzon Lisesi’ne yaptığı ziyaret sırasında eşi Latife Hanım; saat 15.00’den 16.30’a kadar konaklamaları için ayrılmış bulunan Eski Karargah binasında Trabzonlu kadınları kabul edip sorunlarını dinleyerek onlara, modern Türkiye Cumhuriyeti devletinin Türk kadınına ne kadar önem verdiğini, toplumsal kalkınma ve gelişmenin kadın-erkek topyekün sağlanabileceğini ve bu yolda gelecek yıllarda bir takım yasal düzenlemeler yapılacağının ilk işaretlerini veriyordu.

Hükümet binasındaki incelemeleri tamamlayarak otomobille Lise’ye geçen Mustafa Kemal’in, bina girişindeki kapının üzerinde yeralan “sultan arması” ve “tuğra” dikkatini çekiyordu. Lise Müdürüne;

“Okulunuzun müzesi yok mudur? Bu armaları oraya koysanız”

diyen Mustafa Kemal bu sözleriyle tarihsel süreç içinde insan eliyle uygarlık adına üretilen değerlerin gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayacak çağdaş müzecilik konusundaki düşüncelerinin de ipuçlarını veriyordu.

İlk olarak öğretmenler odasına giden Mustafa Kemal, orada bulunan bütün öğretmenlerle birer birer tanışıp bir süre sohbet ettikten sonra sorular sormaya başlıyordu. Sıra Din Dersi öğretmeni Ahmet Hamdi Efendi’ye gelmiş ve ondan “Vela Tin Ve’z-Zeytun” adlı ayetin açıklamasını yapmasını istemişti.

Yine bu esnada Tarih öğretmeni Rıfat Bey, okullarımızda sürdürülen tarih öğretimi anlayışını eleştirdikten sonra:

“Öğretim programlarında Türk tarihine yeteri kadar yer verilmiyor” demesi üzerine Mustafa Kemal :

“Muallim Efendi, bu sözlerinizden çok duygulandım. Artık bundan böyle Türk çocuğu kendi tarihini okuyacaktır, bundan emin olabilirsiniz” diyerek iki saatlik bir konuşma yapıyor ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin yeni tarih anlayışını uzun uzun açıklıyordu. Bu açıklama;

ulusal egemenlik anlayışı üzerine kurulan yeni devletin, “ulusal tarih bilinci” oluşturma yönünde daha sonra yapılacak bir dizi devrimin de ip uçlarını veriyordu.

Öğretmen odasındaki toplantıdan çıkan Gazi Mustafa Kemal, ders dinlemek üzere birinci sınıf öğrencilerinin öğrenim gördüğü bir sınıfa girmek istediğini belirtiyordu. Birden Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı karşısında gören Din Dersi öğretmeni Vasıf Hoca’dan dersin konusunun “Siret-i Nebi ve Kur’an” olduğunu öğrenmesi üzerine bir öğrencinin Kur’an okumasını istiyordu. Hakkı Okan adlı öğrencinin Kur’an’dan bir sure okuması ve sorduğu sorulara doğru cevaplar vermesi üzerine memnun olan Gazi Paşa öğrenciye teşekkür ediyordu. Yeniden Vasıf Hoca’ya dönen Mustafa Kemal’in, ondan da “İnşirah” suresini okumasını ve yorumlamasını istemesi üzerine heyecanından yüzü sararan Vasıf Hoca :

“Yanımda tefsir kitabı yok, bu yüzden sizi memnun edecek bir tefsir yapamam” diye cevap veriyordu.“ Birkaç satırlık bir sureyi yorumlamak için tefsir kitabına ne gerek var” diyerek sureyi kurallarına uygun olarak kendisi okuyor ve herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile yorumluyordu. Yanında bulunan Tevfik Hoca’ya dönerek, sureyi okurken veya yorumlarken herhangi bir yanlışlık yapıp yapmadığını sorması üzerine Tevfik Hoca :

“Paşam kutsal dinimiz yalan söylemeyi ve ikiyüzlülük yapmayı bağışlanmayacak suçlardan sayar. Bu durumu gözönünde bulundurarak konuşuyorum. İnşirah suresini Kur’an okuma kurallarına uyarak ve her kelimesinin hakkını vererek okudunuz. Yorumunu da halkımızın konuştuğu arı ve duru Türkçe ile yaptınız. Siz Allah’ın ulusumuza armağan ettiği eşsiz bir lidersiniz. Bu güce dayanarak, acımasız düşmanlarımızı dize getirdiniz. Kurtardığınız topraklar üzerinde, temeli insan sevgisine ve bilime dayanan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdunuz. Ant içerek belirtmek isterim ki, kişiliğinize beslediğimiz sevgi, saygı ve güven sonsuzdur. Kısa zamanda dinimizi, dilimizi ve ekonomimizi düzlüğe çıkaracağınızdan kuşkumuz yoktur. Sizi bütün gücümüzle desteklemek insanlık borcumuzdur.” diye cevap vererek hep birlikte sınıftan ayrılıyorlardı.

Daha sonra Trabzon Lisesi’nin “Spor Yurdu”nu ziyaret eden Mustafa Kemal, okul hatıra defterine kendi el yazısıyla spor tarihimize geçen :
“Bedeni idman, fikri idmanla müvazi gitmelidir”
sözlerini yazıyordu.

Trabzon Lisesi’nde yaptığı gezi ve incelemeleri tamamlayan Gazi Paşa buradan ayrılarak Kavak Meydanı’nda bulunan İpek Fabrikası na gitti. Burada büyük bir ilgi ve dikkatle incelemelerde bulunduktan sonra fabrikanın büyütülmesi ve üretimin artırılması dileklerini belirtti. Ardından Memleket Hastanesi‘ne giden Mustafa Kemal, burada bütün odaları birer birer gezerek incelemelerde bulundu. Hastaneden ayrıldıktan sonra geçen yıl açılmış bulunan Ticaret Okulu ziyaret edildi.

Öğretmen Okuluna gelen Gazi Paşa, okulda bir süre incelemelerde bulunduktan sonra okulun hatıra defterine şu ölümsüz cümleleri kaydediyordu.

“24 Aralık 1919 tarihinde Fevzi Paşa Hazretleri’nin dikkatini çeken öğrenci sayısı 25 iken bugün 16 Eylül 1924’de 176 olmuş. Aradan geçen süre ve koşullar dikkate alındığı zaman mutluluk duymak gerekir. Ancak ülkenin gereksinim duyduğu öğretmen sayısı düşünülecek olursa bu sayının yüz kat daha artırılması gerekir. Sayısal açıdan var olan bu eksikliği giderebilmenin tek yolu, yetişen öğretmenlerin bilgi ve becerilerinin yüksekliği ile mümkündür. Ziyaretimdeki gözlemlerim ve edindiğim izlenimler bana bu güvenceyi vermiş urumdadır. Bundan dolayı müdür ve öğretmenlere teşekkür ederim.

Yeni kuşak en büyük Cumhuriyetçilik dersini, bugünkü öğretmenlerden ve onların yetiştireceği öğretmenlerden alacaktır. Onu da anımsatırım.”

Öğretmen Okulu’ndaki incelemelerini tamamladıktan sonra Gazi Paşa caddesinin temel atma törenine katılmak üzere okuldan ayrılıyordu. Milli mücadelenin önemli merkezlerinden biri olan Trabzon ve Trabzonluları onurlandıran Atatürk’ün, Belediye Meydanı’nda gezdiği bir sırada, o zamanki Şems Oteli ile Sulu Han arasında durarak :
“Buradan denize ulaşan bir cadde açınız” diye buyurmaları üzerine, Belediyece gerekli hazırlıklar tamamlanarak 16 Eylül 1924 Salı günü akşam saatlerinde temel atma töreni düzenleniyordu. Bugün, Gazi Paşa Caddesi olarak anılan caddenin açılışını yapıyor ve buradan otomobiliyle Halk Fırkası’na geçiyordu..

Trabzon’un onur konuğu olan Gazi Paşa’nın onuruna Halk Fırkası tarafından Fırka binasında bir akşam yemeği veriliyordu. Yaklaşık ikibuçuk saat süren ve Halk Fırkası yönetim kurulu üyeleri dışında bir kaç seçkin davetlinin katıldığı yemekte, Fırka üyelerinden Hacı Kadızade Arif Efendi, Trabzonluların duygularını belirtmek üzere Gazi Mustafa Kemal’den izin alarak şu konuşmayı yapıyordu.

“Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız
Kentimizi onurlandırdıktan sonra Fırka’mızın davetini geri çevirmeyip aramıza katılarak bizleri de onurlandırdığınız için yüce kişiliğinize ve Hanımefendi’ye sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Beş yıl önce korkunç bir ümitsizlik içinde kıvranan ulusumuzu iç ve dış düşmanlardan kurtararak “Türk’ün Büyük Kurtarıcısı” sanını kazandınız. Bundan sonra da Türk ulusunun çağdaş uygarlıklar düzeyine çıkarılması için bilimsel, sosyal ve ekonomik alanda yapacağınız devrimlerle, ulusa önderlik edeceğinizden eminiz. Kurtarıcı Gazi’lerinin devrim sancağı altında; Trabzon gençleri ve yaşlılarının yenilik ve gelişme yolunda her türlü çaba ve özveriyi göstererek yürümekte olduklarından emin olunuz. Fırkamız; bizleri onurlandırmanızdan yararlanarak huzurunuzda bu gerçeği arz etmeye fırsat bulmuş olmaktan dolayı son derece mutludur.”

Bu anlamlı ve duygulu konuşmadan etkilenen Gazi Paşa; “Cumhuriyet’in anlamı ve amaçları” konusunda tarihsel önem taşıyan şu konuşmayı yapıyordu.

“Muhterem Efendiler
Trabzon’u, temiz kalpli saygıdeğer Trabzonluları gördüğüm, onların temsilcileriyle tanışma olanağı bulduğum için çok mutluyum. Bana, Cumhuriyet Hükümetimizin büyük Fırkası’nın Trabzon’daki saygın temsilcileriyle bir arada bulunma olanağını sağladığınızdan sonsuz mutluluk duydum.

Arkadaşlar
Halk Fırkası; ülke ve ulusun her türlü güvenlikten yoksun kılınarak kaderiyle başbaşa bırakıldığı kargaşa ortamında, halkın tamamını içine alarak sağladığı kutsal bir güç ve yetenekle iç düşmanları yoketmiş, dış düşmanları ülke toprakları dışına çıkararak ulusuna özgürlük ve egemenlik sağlamış kutsal bir örgüttür. Halk Fırkası, dayanaktan yoksun hiç bir söze ilgi göstermeden Türk Cumhuriyeti’ni kuran devrimci bir ruhun, bir ulusça yeniden biçimlenmesi ve yaratılmasıdır. Halk Fırkası, Türkiye’yi uygar dünyaya taşıyan ve orada yükselmesi görevini üstlenen inançlı bir Fırka’dır. Onun için, Başbakan İsmet Paşa’nın başkanlık ve idare ettiği Halk Fırkası’nın Genel Başkanı olmak, benim için ayrı bir övünç kaynağıdır.

Arkadaşlar
Bu nedenle, bir Cumhurbaşkanı’nın Fırka başkanlığıyla ilgili olmasını ikide bir tekrar edenler ve bütün dünya bilsin ki; benim için bir yanlılık vardır. O da cumhuriyet yanlılığı, düşünsel ve sosyal devrim yanlılığıdır. Halk Fırkası’nın ülküsünün temelinde bu asıl ilke bulunduğuna göre, Türk ulusunun hiç bir bireyinin bu olayın dışında kaldığını düşünmek istemiyorum. Onun için bir yandan Cumhurbaşkanı olduğum halde, diğer yandan Fırkamızın Onursal Genel Başkanlığı görevini de sürdürüyorum. Böylece yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin sağlamlaştırılması ve güçlendirilmesine hizmet ettiğim kanısındayım.

Muhterem Arkadaşlar
Düşünsel ve sosyal devrimlerde bana sağladığınız güç ve yürekliliğe özellikle teşekkür ederim. Fırkamız; ulus içinde, onunla birlikte ülkemizi kurtarmak ve bağımsızlığımızı sağlamak için öncülük yaptığı gibi, düşünsel ve sosyal devrimlerin gerçekleşmesinde de önderlik edecek ve kesinlikle başarılı olacaktır. Fırkamız gücünü ve büyüklüğünü, ulusumuzun yüksek ve yaşamsal çıkarlarını savunmasından almaktadır. Bugüne kadar yapılanlar ve gelişmeler bunu açıkça kanıtlamaktadır.

Arkadaşlar
Ulusun güven ve bağlılığı ile uygarlık ve yenilikler yolunda kuşkuya yer olmaksızın büyük bir çaba ve kararlılıkla yürüyelim.”

Gazi Mustafa Kemal, önemli açıklamalar yaptığı Halk Fırkası ziyareti esnasında, Erzurum valisi tarafından gönderilen deprem felaketine ilişkin telgrafı alıyordu. Vali telgrafında, depremin yarattığı hasarın büyüklüğüne ve halkın üzüntüsüne değindikten sonra Gazi Paşa’ya Erzurum’a gelerek halkı teselli etmesi dileğini iletiyordu. Bunun üzerine Karadeniz gezisini kısa keserek Erzurum’a gitme kararı alan Mustafa Kemal, Erzurum Valiliğine bir telgraf çekerek duyduğu üzüntüyü belirtiyor ve kendisine ayrıntılı bilgi verilmesini istiyordur.

Erzurum’da meydana gelen deprem felaketi nedeniyle sahil gezisi programını keserek deprem bölgesine giderek halkın yaralarının sarılmasına karar veren Mustafa Kemal, Başbakan İsmet Paşa’ya bir telgraf çekerek yeni planını bildiriyor, aynı zamanda eşiyle birlikte izlemeyi planladığı Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Darü’l-bedayi topluluğunun Yıldız Sineması’nda sahneledikleri “Dörtcihaz” adlı oyunu izlemekten vazgeçerek istirahatine ayrılan Eski Karargah Binasına gidiyordu.

17 Eylül 1924 Çarşamba

Bugün öğle saatlerine kadar konuk edildiği Eski Karargah Binasında Trabzon tüccar ve esnafını kabul ederek söyleşilerde bulunan ve sorunlarını dinleyen Mustafa Kemal, kent halkının şikayet ve dileklerinin çözüme kavuşturulması amacıyla Başbakan İsmet Paşa başta olmak üzere ilgililere talimatlar veriyordu.

Gazi Mustafa Kemal’e aktarılan en önemli sorunlardan biri olan ve yörede yaşayan halkın büyük bir bölümünün yaşamsal sorunu olan tütün meselesine ilişkindir. 1916-1918 yılları arasında bölgede yaşanan Rus işgali sırasında Reji idaresine teslim ettikleri tütünlerin parasını alamayan Akçaabatlı (Pulathane) tütün üreticileri, bu mağduriyetlerinin giderilmesi için yıllardır uğraştıklarını, Reji idaresi ile mahkemelik olduklarını ancak bir çözüm bulamadıklarını belirttikten sonra Akçaabat Halk Fırkası Heyeti Reisi Süleyman aracılığıyla Mustafa Kemal’e başvurarak bu sorunun çözülmesi konusunda yardım istiyorlardı. Başbakan İsmet Paşa’ya gerekli talimatı veren Mustafa Kemal,Ticaret ve Maliye vekillerini ilgilendiren sorunun ivedilikle çözümlenerek Akçaabatlı tütün üreticilerinin mağduriyetlerinin giderilmesini istiyordu. Ziyaretine gelen bir kısım işadamının; Trabzon ve Akçaabat’a elektrik tevdii imtiyazının kendilerine verilmesi için başvuru yaptıklarını, ancak herhangi bir sonuç alamadıklarını belirtmeleri üzerine bu konuda da Başbakan’dan bilgi istiyor.

Sonunda ayrılık vakti gelip çatıyor, Hamidiye Kruvazörü’yle Rize’ye gitmek üzere saat 12.30’da otomobille iskeleye inen Gazi Mustafa Kemal, buradan Vali, komutan, askeri birlikler, resmi heyetler ve Trabzon halkı tarafından yaşlı gözlerle uğurlanıyordu.

İkinci Ziyaretleri (27-29 Kasım 1930)

Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün ikinci Trabzon ziyaretlerinin başlıca iki temel amacı olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki, 1930 tarihinde yürürlüğe giren Belediye Kanunuyla Türk kadınına ilk kez belediye meclislerine üye seçme ve seçilme hakkı tanıyarak, yerel yönetimlere modern kentleşmenin kurulmasında önemli ödev ve yükümlülükler getiriliyordu. Buna bağlı olarak, ülke düzeyinde yapılan yeni belediye seçimlerinin sonuçlarını dikkatle izleyen Atatürk, Trabzon’da bir farklılık olduğunu görmüştür. Bu başarıyı, Türk kadınını toplumsal yaşamın içine çekerek onlara görev ve sorumluluklar vermek ve onların da katkılarını sağlamak için yıllardan beri verdiği büyük uğraşların sonucu olarak değerlendiren Atatürk, bu çabasının ilk olumlu sonucunu Trabzon’da görerek Belediye Meclis üyeliğine seçilen Şaziment Seyit Yazıcıoğlu, Sakibe Akbay ve Faika Hanımları tebrik etmek istiyordu. Gezinin ikinci önemli nedeni ise; kurduğu genç cumhuriyetin demokratik yapısını güçlendirmek ve iktidar partisini kontrol etmek amacıyla 12 Ağustos 1930 yılında kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşundan çok kısa bir süre sonra kapatılmak zorunda kalınması üzerine, bir takım çevrelerin karalama çabaları esnasında her zaman yaptığı gibi halkın arasına girerek onların duygu ve düşüncelerini öğrenip, güç olmak istemesidir.

27 Kasım 1930 Perşembe

Trabzon’un daracık ama tarih kokan sokakları, bayram yeri gibi baştan başa süslenmişti. Köylerden ve kasabalardan akın eden halk, daha sabahın ilk ışıklarından itibaren kentin cadde ve sokaklarından sahile doğru akmaya başlamıştı. Vali, Belediye Başkanı, Komutan ve Halk Fırkası Başkanı Gazi Mustafa Kemal’i karşılamak üzere Yoroz’a doğru denize açılmışlardı. Bütün gözlerin Yoroz’a çevrildiği bir sırada Mustafa Kemal’i taşıyan Ege vapuru limana yanaşıyordu. Büyük kalabalığın coşkun tezahüratıyla karşılanan Mustafa Kemal, yanına İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Başyaver Rasuhi Beyleri alarak konaklaması için ayrılan Türk Ocağı’na hareket ediyordu. Atatürk ile birlikte Trabzon’a gelen Trabzon Milletvekili Hasan Saka, Kütahya Milletvekili Recep, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Afyon Milletvekili Ruşen Eşref, Bolu Milletvekilleri Falih Rıfkı ve Cevat Abbas, Yozgat Milletvekili Salih, Aydın Milletvekili Reşit Galip, Memduh Şevket, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Hüsameddin, Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Şefik, Adalet Bakanlığı Müfettişi Ferid, Mülkiye Müfettişi Necati, Milli Eğitim Müfettişi Hasan Ali, Maliye Müfettişi Nedim, C.H.P. Başkatibi Ziya, İstanbul Liman Şirketi Müdürü Hamdi, Anadolu Ajansından Kerameddin Beyler ise diğer bir araca binerek Türkocağı’na gidiyorlardı.

Burada bir süre dinlendikten sonra Vilayet binasına hareket eden Gazi Mustafa Kemal, gerekli incelemelerden sonra Belediyeye geçerek burada Belediye Başkanı Temel Nücumi Bey’den kentin sorunları ve yürürlüğe koyulan Belediye yasasının ilk uygulamaları hakkında bilgiler alıyordu. Bu arada Trabzon gezisinin gerekçelerinden birini teşkil eden Belediye Meclisine seçilen üç bayan üyeyi de kabul eden Mustafa Kemal, kendilerini tebrik edip kahvesini içerek bir süre sohpet ettikten sonra Trabzon halkının gösterdiği candan sevgi gösterilerinden son derece mutlu olduğunu belirtiyordu. Orada bulunanlarla bir süre daha sohbet ettikten sonra, ilk gezilerinde ziyaret ettikleri ve çok beğendikleri Soğuksu’ya gidiyorlar ve bir süre sonra dinlenmek üzere konaklaması için hazırlanan Türkocağı’na dönüyorlardı.

Akşam yemeğini burada yiyen Mustafa Kemal yanına manevi kızını da alarak, Yıldız Sineması’na gidiyor ve Muhlis Sebahaddin Bey’in “Mon Bey” adlı oyununu izliyordu. Kıyafet devrimi ve çağdaş yaşamın gerekleri konusunu işleyen oyunu çok beğenen Atatürk, oyunun sonlarına doğru Erzurum’dan gelen Kolordu Komutanı Salih Bey’i (Omurtak) locasında kabul ederek onbeş dakikayı aşkın bir süre görüştükten sonra yine Trabzonluların içten sevgi gösterileri arasında Türkocağı’na dönüyor ve dinlenmeye çekiliyordu.

28 Kasım 1930 Cuma

Öğleden önce Şükrü Kaya, Hasan Saka, Recep Peker ve Salih Omurtak'la bir süre başbaşa görüştükten sonra saat 14.00’de Cumhuriyet Halk Fırkası’na hareket ediyordu. Türkocağı’ndan çıkan Mustafa Kemal, Halk Fırkası’na kadar Trabzonluların coşkun alkışları arasında onlarla birlikte yürüyordu. Halk Fırkası binasına giren Mustafa Kemal, bir süre yetkililerden kentin sorunları hakkında bilgi aldıktan sonra, salonda bulunanlarla uzunca bir sohbet gerçekleştiriyordu. Daha sonra topluluğa hitaben bir saat kadar süren önemli konuşmasında; Halk Fırkası ve bu fırkanın tüzüğü ile hedefi doğrultusunda hükümetin yaptığı çalışmalardan sözederek bu çalışmaların ülkenin öncelikli ihtiyaçları ve ulusal çıkarları doğrultusunda sürdürüldüğünü belirtiyordu. Ülkenin Halk Fırkası dışında başka bir fırkaya sahip olmadığına değinen Mustafa Kemal, bu nedenle Halk Fırkası’na daha büyük sorumluluklar düştüğünü, daha çok özen ve çaba ile çalışılması gerektiğini vurguluyordu. Kurucusu ve başkanı bulunduğu Halk Fırkası ile olan gönül bağının sonsuz ve sınırsız olduğunu belirtiyordu. Birinci Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu günlerden beri ülkemizde kurulan muhalif parti ve gurupların çalışmalarını ve bunların yaşadıkları sonları hatırlatan Mustafa Kemal, bu fırkaların ülkenin ihtiyacı olan fikir mücadelesi yapmak yerine, birtakım basit duygusal çatışmalarına tanık olduğumuzu üzüntülerini belirterek kaydediyordu. Halbuki bir hedefe yönelerek yürürken kişisel çıkarların bir kenara bırakılıp elele verilerek yürümek gerektiğini, başarının sırrının bu yaklaşımda gizli bulunduğunu ve herkesin asli görevinin ülkenin ulusal çıkarları doğrultusunda yılmadan çalışmak olduğunu açıklıyordu. Bütün bu açıklamalardan sonra, tek devrim partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın görev ve sorumluluklarına değinerek sözlerini ulusuna ve dünyaya verdiği şu mesajla bitiriyordu.

“Karşımızda bir çok partiler varmış gibi, her gün daha fazla çabayla çalışmak, fikirlerimizi halk kitlelerinin içine yaymak ve köylere kadar götürmek zorunluluğundayız... Her an tarihe karşı, dünyaya karşı hareketimizin hesabını verebilecek bir durumda bulunmak gerekmektedir. Ancak, düşünce ve çalışmalarımızda bu kadar duyarlı ve uyanık bulunarak muhalefetsiz bir parti olmanın sakıncalarını ortadan kaldırmalıyız.”

Bu önemli konuşmadan sonra salonda bulunanlarla yeniden kentin ve yörenin sorunları hakkında bilgi alışverişinde bulunuyor ve Trabzon’un elektirik sorununun çözülebilmesi için Elektirik Şirketi’nden bir heyetle görüşerek sorunun çözümü için Sümerbank’tan alınacak 225.000 liranın temini için Başbakan İsmet İnönü’ye talimat veriyordu. Akçaabat ve Maçka’dan gelen heyetleri de kabul ederek ilçelerin sorunları hakkında bilgi alıyordu. Trabzon’da yaptığı iki günlük incelemeye ilişkin kapsamlı bir rapor hazırlayan Mustafa Kemal Paşa, hemen her konuşmasında önemine değindiği eğitim konusunda da bir eksikliği saptayarak Trabzon’da zanaatin gelişmiş olduğunu belirterek burada bir meslek lisesinin açılması gerektiğini raporunda şu cümlelerle kaleme alıyordu.

“Trabzon’da marangozluk, kunduracılık sanatları epey ileridir. Rusya ile ticari ilişkiden yoksun kalan Trabzon ve civar sahil çocuklarının yararlanmaları için bu sanatları öğreten bir sanat okulunun Trabzon’da açılması çok yararlı olacaktır. Halkı da mutlu edecektir.”

Halk Fırkası’nda uzun bir süre çok sevdiği Trabzonlulara hitabeden ve onların sorunlarını dinleyerek çözümler üreten Mustafa Kemal, buradan ayrıldıktan sonra otomobiliyle Değirmendere civarına doğru kısa bir gezi yapıyor ve sonra dinlenmek üzere yeniden Türkocağı binasına dönüyordu.

Akşam saatlerinde Trabzon'un yüce konuğu onuruna Necmiati spor kulübünün gençleri tarafından Türkocağı binasında düzenlenen konseri izleyen Mustafa Kemal, bu programdan dolayı mutlu olduğunu belirterek kendilerine teşekkür ediyor ve istirahate çekiliyordu.

29 Kasım 1930 Cumartesi

Ta milli mücadele yıllarından başlayan dostluğun giderek kendisine sevgi, devrimlerine yürekten bağlılığa dönüştüğünü bir kez daha görmüş bulunan Mustafa Kemal, gönül huzuru içinde Trabzon’da bir gece daha konaklıyor, yeni bir günün ışıkları doğduğunda ayrılık vakti bir kez daha gelip çatıyordu.

Konakladığı Türkocağı binasında kentin yetkilileriyle bir süre daha görüşmeler yapan Mustafa Kemal, Trabzon’da bazı öğretmenlerin maaşlarını alamadıklarını öğrenmesi üzerine, kurduğu cumhuriyeti yükseltme ve yüceltme ödevini verdiği öğretmenlerin bu sorununa kalıcı bir çözüm bulmak amacıyla Başbakan İsmet İnönü’ye şu telgrafı çekiyordu.

“Trabzon Milli Eğitim Müdürlüğü emrinde üç-dört ay maaş alamayan öğretmenler bulunduğu bildirilmiştir. Bu aksaklığın giderilmesi için Milli Eğitim Müdürlüğü alacaklarının ödenmesi gerekir. Yüzde onlardan muhtaç illere yardım için Milli Eğitim’e kaynak aktarılması da düşünülebilir. Öğretmen maaşlarının zamanında ödenebilmesi için sağlam ve kalıcı bir düzenleme yapılmasınin teminini rica ederim.”

Nihayet Trabzon’dan ayrılma zamanı gelmiş, halkın içten sevgi gösterilerine tanık olan büyük kurtarıcı, tören yapılmasını istemeyerek 29 Kasım 1930 Cumartesi günü öğle saatlerinde Ege Vapuruna ulaşmak üzere iskeleye hareket ediyordu. Saatlerin 15.30'u gösterdiği sırada Trabzon halkının doldurduğu motorlar Gazi’nin vapurunun çevresini sararak, “Gazi Babamız yine gel, Büyük Babamız yine gel” yakarışlarıyla Türk'ün eşsiz güneşini yeni bir vuslata kadar bir kez daha Trabzon'dan uğurluyorlardı.

Üçüncü Ziyaretleri (10 - 12 Haziran 1937)

İkinci ziyaretten sonra geçen yedi yıllık uzun sürede, Atatürk ile Trabzonlular arasında büyük özlem ve kavuşma duygusu gelişmiş, yeniden kavuşacakları günleri sabırsızlıkla beklemeye başlamışlardı. Bu arada genç cumhuriyetin bütün köşelerinde olduğu gibi Trabzon’da da toplumsal yaşamın her alanında büyük gelişmeler olmuştu. Atatürk’ün çok sevdiği eski dostu Tahsin Uzer, bu özlemi kavuşmaya dönüştürecek bir organizasyon düzenleyerek doğu illeri yöneticileri ve halkıyla Atatürk’ü buluşturmak üzere Trabzon’da bir organizasyon gerçekleştirdi ve Atatürk’ü de Trabzon’a davet etti. Bu daveti büyük bir memnuniyetle kabul eden Atatürk, 10 Haziran 1937 tarihinde Trabzon’u ziyaret etmeyi kararlaştırdı.

10 Haziran 1937 Perşembe

Tarihler 10 Haziran 1937 Perşembe gününü işaret ediyordu. Sabahın ilk ışıklarından itibaren evlerde hareketlenmeler başlıyor, heyecan had safhaya yükseliyordu. Aslında halk geceyi uyumadan geçirmiş, ancak sokağa çıkmak için sabırsızlıkla güneşin doğmasını beklemişti. Birer birer sokak kapıları açılmaya, halk sokağa boşalmaya başlamıştı. Nitekim kısa zamanda caddeler şenleniyor, insanlar akın akın limana doğru akmaya başlıyordu. Ancak beklenen konuk bir türlü gelmiyordu, sanki saatler durmuştu. Bekleyiş uzadıkça sabırsızlık artıyor, sabırsızlık arttıkça saatler bir türlü ilerlemiyordu. Nihayet beklenen an gelmişti. Atatürk’ü taşıyan İzmir vapuru ve ona eşlik eden Zafer torpidosu Yoroz açıklarında görülüyordu.

Vapur Akçaabat önlerine geldiğinde Genel Müfettiş Tahsin Uzer, Orgeneral Kazım Orbay, Korgeneral Muzaffer Ergüder, Başmüşavir Nizamettin, Trabzon Valisi Yahya Sezai Uzay, Erzurum Valisi Haşim İşcan, Kars Valisi Akif Eyidoğan, Erzincan Valisi Fahri, Rize Valisi Cevdet, Gümüşhane Valisi Hilmi, Ağrı Valisi Burhanettin'i taşıyan motor iskeleden hareket ediyor ve Atatürk tarafından İzmir vapuruna kabul ediliyordu. Saatlerin 14.00'ü gösterdiği sırada İzmir vapuru Trabzon limanına yanaşıyor ve günlerdir süren uzun bekleyiş sona eriyordu. Bu sırada karadan ve denizden atılan toplar ve diğer bütün araçlarla selam töreni gerçekleştiriliyordu. Önceden planlandığı gibi hareket eden karşılama heyeti, İzmir vapurunun demir atmasından sonra Atatürk tarafından gemiye kabul ediliyordu.

Atatürk’ün karaya ayak basmasından sonra İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra alanda bulunan heyetlerde yer alanların tek tek ellerini sıkıyor ve hatırlarını soruyordu.

Karşılama törenin bitişinden sonra kalabalığın coşkun sevgi gösterileri ve zafer takları arasında bir süre yürüyen Atatürk, Orgeneral Kazım Orbay ve Üçüncü Genel Müfettiş Tahsin Uzer’le kısa bir süre konuştuktan sonra otomobiline binerek kaleden atılan toplar, denizden ve karadan koparak göğe yükselen alkış sesleri arasında halkın içinden geçerek ikameti için düzenlenen Soğuksu’daki köşke hareket ediyordu.

Atatürk’le birlikte; İçişleri Bakanı ve C.H.P. Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Trabzon Milletvekili Hasan Saka, Dr. Neşet Ömer, Tevfik Sağlam, Salih Bozok, Recep Zühtü, Hasan Cavit, İsmail Müştak Mayakon, Başyaver Celal, Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı Özel Kalem Müdürleri de Trabzon’a geliyorlardı.

Trabzon'un onur konuğu Atatürk, kendisine armağan edilen köşkte bir süre dinlendikten sonra Üçüncü Genel Müfettiş Tahsin Uzer tarafından onuruna verilen akşam yemeğinin bitişiyle istirahate çekiliyordu.

11 Haziran 1937 Cuma

Atatürk’ün bugünkü gezi programının saat 16.00’da başlayacağı halk tarafından biliniyordu. Saat 12.00’den itibaren yer yer birikmeye başlayan halk, yüce konuğu görmek üzere beklemeye başlamışlardı. Uğrayacağı yerlerin önünde, diğer yerlere nazaran daha yoğun topluluklar birikmişti. Atatürk’ün köşkten ayrıldığı haberi bir anda şimşek gibi her tarafa yayılınca kalabalık bir o kadar daha artmıştı. Dükkanını, mağazasını kapatan, yemeğini sofrada, çocuğunu beşikte bırakan kadın – erkek, çoluk - çocuk yollara dökülerek, onu en iyi görebilecekleri mekanlarda yerlerini alıyorlardı.

Saat 16.00’da İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Genel Müfettiş Tahsin Uzer, Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay ve Korgeneral Muzaffer Ergüder olduğu halde Vilayet makamını ziyaret eden Atatürk, bütün yol boyunca olduğu gibi Hükümet Konağı çevresinde de büyük kalabalıklar tarafından selamlanarak coşkun bir şekilde alkışlanıyor, Karadeniz'i ışıklandıran Türk'ün eşsiz güneşinin her hareketi büyük bir hayranlıkla izleniyordu.

Vilayet konağının ilk merdiveninde Vali Yahya Sezai Uzay tarafından karşılanan Atatürk, bütün memurların ellerinden birer birer sıktıktan sonra ve alkış tufanı arasında üst kata çıkmışlardı. Burada bir süre gezi ve incelenmelerde bulunup ilin sorunları ve yapılan imar çalışmaları hakkında bilgiler aldıktan sonra Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçen Atatürk, binanın alt katında dinlenirken kendilerine kahve ve sigara ikramında bulunuluyordu. Yetkililerden bilgiler aldıktan sonra, parti çalışmaları ve üye sayısının artırılmasından duyduğu mutluluğu ifade edip ilgililere teşekkür ediyor ve Üçüncü Genel Müfettişlik binasına hareket ediyordu. Atatürk burada Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Kars illeri heyetleri ve Halkevi başkanları, kurum ve kuruluş müdürleri ve başkanları tarafından karşılanıyor ve burada bulunan konuklara teşekkür ediyordu. Üçüncü Genel Müfettiş Tahsin Uzer tarafından Trabzon-İran transit yolu, denizyolu ulaşımı, Erzurum’daki inşaatlar, kasabalarda su ve elektirik gereksinimi, kooperatifler kurulması, Erzincan ve Iğdır ovalarının sulanması gibi bölgede yapılan çalışmalar hakkında ayrıntılı bilgi veriliyor ve bu tür çalışmaların bölge halkının gelir düzeyinin yükseltilmesinde önemli bir etken olduğu belirtiliyordu. Bu açıklamalardan son derece mutlu olan Atatürk, Halkevi binasına hareket ediyordu.

Halkevi binasının önünde biriken kalabalık bir topluluk, her yerde olduğu gibi burada da coşkun tezahüratta bulunuyordu. Kurduğu Cumhuriyet'in ve gerçekleştirdiği devrimlerin anlatılması ve öğretilmesi, kısaca cumhuriyet aydınlanmasının tamamlanması amacıyla kurucusu olduğu Halkevi binasında; tiyatro, halk dershaneleri, spor, dil, tarih, edebiyat, köycülük gibi alanlarda yapılan etkinlikler hakkında Halkevi başkanı Arif Sayıl’dan bilgi alıyordu. Başkanın, mekanın yetersizliği nedeniyle talepleri karşılayamadıklarını ve hizmeti yaymakta güçlük çektiklerini belirtilmesi üzerine Atatürk, Halkevlerinin ülkeye büyük yararları olduğunu belirterek binanın genişletilmesi talimatını veriyordu. Aydınlanma sürecinin en önemli kurumlarından biri olarak gördüğü ve bu amaçla kurduğu Halkevlerinin çalışmalarıyla yakından ilgilenen Atatürk, Trabzon Halkevi'nde de uzun incelemeler yapıyor, her şubenin çalışması hakkında ayrıntılı bilgiler alıyordu. Dil ve edebiyat şubesi üyelerinden malul gazi Numan Sabit Coşkun, Atatürk’e hitaben coşkulu bir konuşma yapıyor ve şunları söylüyordu.

“Kurtardığınız ve kurduğunuz Türk yurdunun bu iline üçüncü defa bir güneş gibi doğduğunuz andan beri sevinç içindeyiz. Dağlarda, köylerde, kasaba ve şehirlerde sevinçle çarpmayan bir Türk kalbi yoktur. Sizi saran havayı teneffüs edenlerin göğüsleri, görülmemiş gurur ve sevinçle çarpıyor.

Büyük Atamız, Türk yurdu senindir. Şu anda içinde bulunduğunuz için üyeleriyle birlikte övünen ve sevinen Trabzon Halkevi ve yurdun bütün halkevleri senindir. Her şey senin, biz seniniz.

Senin büyüklüğünü anlatmaya gücüm yetmiyor. Senin yaptığın büyük işleri sana karşı, bize karşı niçin sayıp dökeyim. Onları eli kalem tutanlar yazdı. Dünya okudu ve ezberledi. Senin büyüklüğünü anlatmaya yeten bir söz var : Atatürk... Çocukların sana bağlıdır. Senin yolunda, senin emrinle ölüme hazırdırlar.

Yaşasın Türk ulusu, yaşasın Atatürk...”

Bu duygu yüklü konuşmadan son derece mutlu olan Atatürk, Numan Sabit Bey’e teşekkür ederek gezi ve incelemelerini sürdürüyordu. Sıra Trabzon kadınlarının becerilerini yansıtan Biçki-Dikiş Yurdunun sergisine gelmişti. Yurt sorumlusu olarak yapılan çalışmalar hakkında açıklamalarda bulunan Mürüvvet Kazmaz Hanım'a;

”Çok güzel, çok başarılı oldunuz, önünüzde uzun yıllar var, yükseleceksiniz”

diyerek, Mürüvvet Hanım'ın, anı defterini imzalaması dileği karşısında Atatürk, tebessüm ederek deftere “Cesur Yurt” yazıyor ve imzalıyordu. Kendisine Halkevi'nin yayını olan "İnan" dergisinin birinci ve ikinci sayısı takdim edilen Atatürk, buradaki çalışmalardan son derece olumlu izlenimlerle ayrılarak halkın sevgi gösterileri ve alkışları arasında Belediye'ye hareket ediyordu.

Burada hazır bulunan Belediye Meclis üyeleri ve yabancı ülkelerin konsoloslarıyla tanışan Atatürk, onlara da övgü dolu sözcüklerle teşekkür ettikten sonra;

“Trabzonlular olarak benden bir dileğiniz var mı ?” diye sorması üzerine toplantıda bulunanlardan biri ayağa kalkarak

“Paşam Trabzon’un doğru dürüst içme suyu yoktur”

cevabını veriyordu. Bunun üzerine Atatürk, Belediye Başkanı Cemal Turfan’dan kentin sorunları hakkında ayrıntılı bilgi alıyordu Başkan, kentin özellikle elektirik ve su gibi uzun yıllardan beri çözüm bulunamayan iki ana sorunu olduğunu, bunlardan özel şirketin işlettiği elektirik işlerinin Belediye'ye devredilmesi yönünde Trabzon halkının dileği bulunduğunu, su sorununu çözmek için ise kente 30 km. uzaklıkta bulunan Galyan suyundan yararlanılabilmesi için mühendisler tarafından bir proje hazırlandığını ifade ediyordu. Belediye Başkanının açıklamalarından sonra Trabzon Milletvekili Hasan Saka, Genel Müfettiş Tahsin Uzer ve Vali Sezai Uzay tarafından da, kentin bu iki ana sorunu ve çözüm önerileri hakkında ayrıntılı açıklamalar yapılması üzerine Atatürk;

“Suyunuz mu yok : Susuz hayat olmaz, en iyisi suyun gelmesi için projeler yapılsın”

diye ilgililere emir veriyordu. Böylece her iki sorunun da kısa bir süre içinde çözüme kavuşturulacağı müjdesini alan heyet, Atatürk’e şükran ve teşekkürlerini iletiyorlardı.

Belediyedeki ziyaretin tamamlanmasından sonra Kalepark’a geçen Trabzon’un onur konuğu Atatürk, burada orduevinin limana nazır balkonundan bir süre limanı ve etrafı seyrettikten sonra, çevresini sarmış bulunan halkın sevecenliğinden de etkilenerek parkı gezmeye koyulmuşlardı. Halkın alkışları ve sevgi gösterileri arasında onlarla birlikte parkı gezen Atatürk, Gümrük üzerinde, limana nazır bir yerde kendisi için hazırlanmış mekanda oturup Tahsin Uzer ile Kazım Orbay’dan liman hakkında bilgiler aldıktan sonra;

“Trabzon Limanı’nın modern ve ihtiyaca cevap verecek büyüklükte olmasının bütün doğu illerinde tesirinin görüleceğinden şüphe etmiyorum”

diyerek limanın ülke ekonomisi ve bölge kalkınması için önemine işaret ettikten sonra otomobiliyle Erdoğdu’daki askeri kışlaya haraket ediyordu. Burada bir süre teftiş ve incelemelerde bulunan Atatürk, askerlere bir takım tatbikatlar yaptırıyor ve başarılarından dolayı komutan, subay ve erleri yürekten kutlayan Atatürk köşke hareket ediyordu.

Akşam saat 18.30’da Soğuksu’daki köşkte Genel Müfettiş Tahsin Uzer tarafından Atatürk onuruna gece şöleni düzenleniyordu. Şölene katılan sınıfsız ve ayrıcalıksız yüzlerce kişiden oluşan halk kitlesi, bu mutlu anı adeta halk şenliğine dönüştürüyordu. Doğu illerinin değişik yörelerinden gelen yurttaşlar ile Trabzonlular, Atatürk’ün yüksek huzurunda emsali görülmemiş bir heyecan ve mutluluk içinde yöresel oyunlar oynuyorlar ve sayısız övgülerine tanık oluyorlardı. Zamanın ilerlemesiyle birlikte salonda bulunan davetlilerle kaynaşan Atatürk, her zaman olduğu gibi çevresinde bulunanlara sorular soruyor, açıklamalarda bulunuyor, geleceğe ilişkin mesajlar veriyordu. Bir ara yanındakilere dönerek;

“Ben mağrur olmadım, siz de mağrur olmayın. Bunu her zaman, her yerde söylüyorum. Konumun ve rütben ne kadar yükselirse yükselsin, sen daima ilk ve gösterişten uzak haline yükselmelisin. Çünkü gerçek erdem budur”

Yine sohbetin bir anında İçişleri Bakanı ve C.H.P. Genel Sekreteri Şükrü Kaya’ya dönerek:

“Ben olayım, olmayayım, Türk milleti bakidir. Görevinizi bana karşı değil, millete karşı yapacaksınız” diyerek tarihe altın harflerle kaydedilecek bir mesaj daha veriyordu. Ziyaretin düzenleyicisi eski dostu Tahsin Uzer’e, programın değişik anlarında duyduğu mutluluktan dolayı sık sık teşekkürlerini bildiriyor, şölenin hareketli bir sırasında Trabzon ve doğu illeri halkının kendisine gösterdikleri büyük coşkudan dolayı çok memnun kaldığını, ziyaret ettiği bütün makamlardan iyi izlenimlerle ayrıldığını, Karadeniz ve doğu illeri gençlerinin çok zeki olduklarını ifade ediyordu. Bir ara yine Tahsin Uzer’e dönerek doğu kültürü için;

“Pek yakında doğu alemi, kültür alanında çok, pek çok yükselecektir ve bunu senin başaracağına inancım tamdır” diyordu. Yine sohbetin bir anında çevresinde bulunanlara;

”Doğu kuvvet ve iktidar kaynağıdır. Ben ilk kuvveti o kaynaktan aldım” sözleriyle, ulusal bağımsızlık savaşını doğudan; Anadolu’nun bağrından başlattığını ve bu mücadelenin daha sonra bir çok doğu ulusu tarafından örnek alınarak emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelelerinin temelini oluşturduğunu belirtiyordu.

“Hayatımın anımsayabildiğim en sevinçli dakikalarını yaşıyorum”

diyerek duyduğu mutluluğu vurguluyor ve Özel Kalem Müdürü Süreyya’yı yanına çağırarak:

“Bu geceki duygularımı Başbakan İsmet İnönü’ye, onun güzel okuyuşuyla Millet Meclisi’ne ve bütün dünyaya duyulmasını bildirmek isterim. Söyleyeceğim sözleri not ediniz”

buyruğunu veriyordu. 11 Haziran 1937 gecesi saatlerin geceyarısına yaklaştığı sırada Köşk’ten Başbakan İsmet İnönü’ye gönderilmek üzere Özel Kalem Müdürü Süreyya’nın not ettiği ve Trabzonlular için övgü kaynağı olarak tarihe geçen telgrafta büyük Atatürk izlenimlerini şöyle aktarıyordu.

“Üçüncü Genel Müfettiş Tahsin UZER’in yaptığı davet üzerine doğu illerini görmek üzere 8 Haziran Salı günü İstanbul’dan Trabzon’a hareket ettim. Trabzon - Erzurum yolu üzerinde, bu yolu daha düzenli bir hale getirmek için başlamış olan inşaatın henüz bitirilememiş olduğunu gören ve bu nedenlerden dolayı seyahatimin güçlüğünü taktir eden Genel Müfettiş Tahsin UZER, benim bu seyahatimde yolumun üstünde bulunmayan yerlerin askeri, mülki, mahalli, parti ve kültür temsilcilerini dolgun heyetler halinde Trabzon’a toplayabilmek zeka ve inceliğini göstermiş bulundu. Perşembe günü Pulathane (Akçaabat) karşısında, o civarın enerjik ve temiz halkı tarafından bir filotilla ile karşılandık ve selamlaştık. Ondan sonra Trabzon’da karşımıza çıkan bir filotilla, başta Genel Müfettiş Tahsin UZER, Ordu Genel Müfettişi kıymetli Kazım ORBAY ve her ikisinin arkadaşları bulunduğu halde beni karşıladı ve birleştik. Trabzon’a gelişim, bundan önceki iki gelişime oranla daha seçkin bir düzenlemeydi.

Rıhtımda; önce bütün Genel Müfettişlik içindekilerle yukarıda değindiğim bütün yakın illerin kaymakamları ve her il merkezinin belediye başkanları ile halk temsilcileriyle karşılaştım. Bütün bunlar bana, doğu illeri halkımızın gönülden gelen selam, sevgi ve saygılarını sunarken ne kadar mutlu olduğumu ve duygulandığımı anlatmak için kelime bulamadığımdan bunu ifade edemeden geçiyorum. Ondan sonra kahraman ordumuzun vatan ve milletin her emrine her an hazır bir şekilde gayet çevik, cesur ve iyi bakımlı bir kuvveti tarafından selamlandım. Bundan duyduğum zevki ayrıca kaydetmeliyim. Askerimizin oldukça uzun cephesi önünden geçtikten sonra, ancak büyük kumandanın araya girmesiyle otomobilime binebildim. Ondan sonra Trabzon, yalnız benim geçtiğim yol üzerinde değil, o yola kavuşan bütün yollarda ve görünebildikleri uzunluklarınca kadın - erkek halk tarafından baştan başa dolu bir manzara sergilemekte, heyecan ve alkış tufanı halinde görülmekteydi.

Bu kadar saygı, sevgi ve bağlılık ifade eden milli heyecan karşısında bir naçiz kalbin durmaması, gene o milli heyecanın verdiği kuvvet sayesinde ancak mümkün olabilmiştir.

Trabzon Özel İdaresi'nin bana kıymetli bir hediyesi olan köşküme gittim. Orada da beni yalnız bırakmadılar. Her türlü yüksek misafirperverlik örneği ile karşılaştım. Geceyi çok rahat ve huzur içinde geçirdim. Bugün (Cuma günü) Genel Müfettiş Tahsin UZER’in yaptığı programı izledim. Valilik makamını, Cumhuriyet Halk Partisi merkezini, Genel Müfettişlik makamını, Halkevi'ni, Belediye'yi, Kumandanlık makamını, Askeri Garnizon'u ziyaret ettim. Bu makamların her birinde karşılaştığım heyetler bana, sana, Cumhuriyet hükümetine ve bütün Türk milletine ister istemez gurur ve yücelik, kuvvet ve heyecan verecek yüksek değerde ve erdemde idiler.

Belediye dairesinde, kendi arzularıyla halkın içine girmiş olan yabancı ülke konsolosları da bulunuyordu. Onları da görmekle ayrıca mutlu olduğumu belirtmeliyim.

Beni tekrar, bir kez daha heyecana düşüren şey, Kumandanlık dairesinden ayrılırken halkın coşku ve heyecanının, oradan sonra gittiğim yere kadar devam edişidir. Son ziyaret ettiğim yer Trabzon Askeri Garnizon'u oldu. Garnizon’da kıymetli kumandanlar tarafından bana takdim edilen Trabzon askeri kuvvetlerimizle açık alanda karşı karşıya bulunduğumuz dakikada duyduğum zevki ifade edemem. O kadar ki, askerlik duygularım uyandı ve onlara bulundukları dar alanda, benim ve benimle beraber bulunanların memnuniyetlerini gerektirecek küçücük bir tatbikat yapmaktan kendimi alamadım. Orada gördüklerimden çok mutlu oldum. Kumandanları tebrik ettim. İstanbul’daki görüşümü de bildirmiştim. Onun gibi, doğunun bu önemli ve geniş bölgesinde yüksek kumandayı elinde tutan kıymetli Orgeneral Kazım ORBAY’dan ve kendisiyle beraber burada bulunan Korgeneral Muzaffer ERGÜDER’den, kendisine fiilen tatbikat yaptırmış olduğum Albay Nuri BERKÖZ’den ve bütün doğu ordusu komutan, subay ve eratından çok memnun kaldığımı Mareşal’e (Fevzi Çakmak) bildirmenizi ve onun da kendilerini tebrik etmelerini arzu ettiğimi bildiririm. Şimdi bu dakikada Trabzon Atatürk Köşkü’nde bulunurken, bütün doğu illeri Türk temsilcileri heyetleriyle beraber geçirmekte olduğumuz samimi hayatın devlet, hükümet ve millet katılımının en yüksek örneğini görmekte olduğunu söylesem, buna ne kadar sevineceğinizi ve benim bu derin sevincimi bütün yurda ve yurttaşlara senin ağzından ne kadar iyi söylenebileceğini takdir ederek gözlerinden öperim."

Köşkteki tarihi gecede saatlar ilerliyor, yurttaşların sevinç ve neşesini besleyen bir müzik şelalesi kulakları okşuyor, Türk tarihinin en büyük ve en yüce varlığı Karadeniz kıyılarının hakim bir köşesinde tarihi saptamalarda bulunuyordu. Ve bir an gelmişti ki, ulu önder tarihe sonsuza dek silinmeyecek damgasını bir kez daha, tıpkı Samsun’da, Amasya’da, Havza’da, Erzurum’da ve Sivas’ta olduğu gibi, bu kez de Trabzon’da vuruyordu. Ulusal bağımsızlık savaşına Karadeniz kıyılarından birine ayak basarak, nasıl bütün resmi sıfatlarını bir kenara bırakıp milletin bağrına bir fert gibi geçme kararını verdikleri gibi, bu gece de bütün çiftliklerini ve mallarını canından çok sevdiği Türk ulusuna bağışlama kararını yine Karadeniz’den, Trabzon’dan ve Soğuksu’dan halkına duyuruyordu. Atatürk’ün buyruğu doğrultusunda yazılan ve Başbakan İsmet İnönü’ye bildirilen mal varlığını Türk ulusuna bağışlama kararına ilişkin telgraf okunurken, o büyükler büyüğü Atatürk’ün gök gözleri nemlenmişti. Duygularını bir çok kez ifade etmiş olmakla birlikte bu tarihi anda şu sözleriyle bir kez daha yineliyordu.

“Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Bunları milletime vermekle ferahlık duyuyorum. İnsanın serveti, kendi manevi kişiliğinde olmalıdır. Ben büyük milletime daha neler vermek istiyorum. Yıllarca önce düşündüğüm bu işi Trabzon’da tamamlamak mukaddermiş“

diyerek tamamlıyor ve bütün mal varlığını ulusuna bağışlama kararına ilişkin düzenlettirdiği yeni belgelerin altını imzalıyordu. İşte bu gerçeğin hayat bulmasını sağlayan ve 11 Haziran 1937 gecesi Başbakanlığa yazılan tarihi tezkere ile ekinde yaralan liste şu cümlelerden oluşuyordu.

“Bilindiği gibi, ziraat ve zirai iktisat alanında bilimsel ve uygulamalı çalışmalar yapmak amacıyla, değişik tarihlerde ve ülkenin değişik yörelerinde bir çok çiftlik oluşturmuştum.

13 yıl süren zorlu uğraşlar sırasında çalışmalarını, bulundukları iklimin yetiştirdiği her çeşit üründen başka, her tür ziraat sanatlarına da yayan bu kurumlar; ilk yıllarda elde ettikleri bütün gelirlerini gelişmelerine harcayarak büyük - küçük bir çok fabrika ve imalathaneler oluşturmuşlar, bütün ziraat makina ve aletlerini, yerinde ve yaralı şekilde kullanarak bunların hepsini onarabilecek ve önemli bir kısmının yenisini yapabilecek kurumlar meydana getirmişlerdir. Yerli ve yabancı bir çok hayvan ırkları üzerinde çift ve ürün açısından yaptıkları inceleme ve araştırmalar sonucunda, bunların yöreye en elverişli ve verimli olanlarını belirlemişler, kooperatif kurarak veya aynı amaçlı başka oluşumlarla civar köylerle birlikte yararlı şekilde çalışmışlardır. Bir taraftan da iç ve dış piyasalarla sürekli ve sıkı temaslarda bulunup faaliyet ve üretimlerini bunların isteklerine uydurarak bugün her açıdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir. Çiftliklerin, yerine göre arazi ıslah ve düzenlemek, çevrelerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sağlıklı yerler, hilesiz ve sağlıklı gıda maddeleri sağlamak ve bazı yerlerde vurguncularla başarılı mücadelede bulunmak gibi hizmetleri de övgüye değerdir.

Bünyelerinin dayanıklılığını ve başarılarının temelini oluşturan geniş kapsamlı çalışma ve ticari esaslar çerçevesinde idare edildikleri ve ülkenin diğer yörelerinde de temsilcilikleri oluşturulduğu taktirde, deneyimlerini yaşamın gerçeklerinden alan bu kurumların; ziraat yöntemlerini düzeltme, üretimi artırma ve köyleri kalkındırma yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin güzel sonuçlar doğuracağına ve bundan sonraki uygulamalar için başarılı birer örnek oluşturacaklarına inanmış bulunuyorum. Bu inançla kullanımım altındaki bu çiftlikleri bütün donanım, hayvanlar ve demirbaşlarıyla birlikte hazineye hediye ediyorum.

Çiftliklerin arazisi ile donanım ve demirbaşlarını topluca gösteren bir liste ilişiktedir.
Gerekli yasal işlemin yapılmasını dilerim.”

Yukarıda metnini yazdığımız mal varlığını bağışlama kararının ekinde yeralan listede şunlar yeralmaktadır.

Ankara’da Orman, Yağmur Baba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesgut, Çakırlar çiftliklerinden vücut bulmuş Orman çiftliği,
Yalova Millet ve Baltacı çiftlikleri,
Dörtyol’da portakal bahçesi ile Karabasamak çiftliği,
Silifke’de Tekir ve Şövalye çiftlikleri,
Tarsus’ta Piloğlu çiftliği,

Bunlarda Mevcut Arazi:
582 dönüm çeşitli meyve bahçeleri,
700 dönüm fidanlık. “buralarda meyveli, meyvesiz muhtelif yaşlarda ve çeşitlerde 650.000 fidan vardır.”
400 dönüm Amerikan asma fidanlığı. “burada 560.000 kök bağ çubuğu vardır.”
220 dönüm bağ. “burada 88.000 adet bağ omçası vardır.”
370 dönüm çeşitli sebze yetiştirmeye elverişli bahçe,
220 dönüm, 6600 ağaçlı zeytinlik,
27 dönüm, 1654 ağaçlı portakallık
15 dönüm kuşkonmazlık
100 dönüm park ve bahçe
2650 dönüm çayır ve yoncalık
1450 dönüm yeni tesis edilmiş orman
148.000 dönüm tarıma elverişli arazi ve meralar
Toplam: 154.729 dönüm arazi

Bina ve Tesisat :
45 adet büyük ve küçük idare binası ve ikametgah. “bütün mefruşat ve demirbaşıyla beraber”.
7 adet 15.000 baş koyunluk ağıl
6 adet Aydos ve Toros yaylalarında tesis edilen mandıra
8 adet at ve sığırlara mahsus ağıl
7 adet genel ambar
4 adet samanlık ve otluk
6 adet hangar ve sundurma
4 adet lokanta, gazino ve eğlence yerleri, lunapark
2 adet çeşitli imalat yapan fırın
2 adet çiçek ve süs bitkisi yetiştirmeye mahsus ser
Toplam: 51 bina

Fabrika ve İmalathaneler:
Bira fabrikası: yılda 7000 hekto litre çeşitli bira yapacak nitelikte, bütün donanımlarıyla ve bütün işletme gereçleri ve döner sermayesiyle birlikte
Malt fabrikası: Yılda 7000 hekto litre biraya yetebilecek miktarda malt üretimine elverişli, bütün donanımı ve işletme gereçleriyle birlikte
Buz fabrikası: Günde 4 ton buz yapabilecek nitelikte, bütün donanımı ve işletme levazımı ile birlikte
Soda ve Gazoz fabrikası: Günde 3000 şişe soda ve gazoz yapabilecek nitelikte, bütün donanımı ve kıymetli kağıtlarıyla birlikte
Deri fabrikası: Yılda 14000 çeşitli deri imaline elverişli, bütün donanım ve döner sermayesiyle birlikte
Tarım Aletleri ve Demir fabrikası.
Biri Ankara’da, diğeri Yalova’da olmak üzere iki modern süt fabrikası. Her ikisi günde ayrı ayrı 15 bin litre pastorize süt ve bin kilo tereyağ işleyebilecek niteliktedir. Bunlar da bütün donanım, işletme gereçleri ve döner sermayesiyle birlikte
Biri Ankara’da, diğeri Yalova’da iki büyük yoğurt imalathanesi
Şarap imalathanesi: Yılda 80000 litre şarap yapımına elverişli, bütün donanım ve döner sermayesiyle birlikte
İstanbul’da bulunan bir çelik fabrikasının yüzde kırk hissesi
Biri Orman Çiftliği'nin, biri Tekir Çiftliği'nin olmak üzere her biri onbeşer bin kilo kaşar, bin teneke beyaz peynir, altıyüz teneke tuzlu yağ yapmaya elverişli iki imalathane, bütün işletme gereçleriyle birlikte

Genel Tesisat:
Biri Ankara’da, diğeri Yalova’da kurulu iki tavuk çiftliği
Yalova’daki çiftliklerde iki özel iskele ve liman tesisatı
Üçü Ankara’da ve ikisi İstanbul’da beş satış mağazasının bütün tesisat ve demirbaşları
Orman Çiftliği'nde: özel sulama tesisatı, kanalizasyon, telefon tesisatı, elektirik tesisatı, küçük beton köprüler, özel yollar, içme suyu dağıtım şubesi. Yalova Çiftliklerinde : özel su tesisatı, telefon tesisatı, elektirik tesisatı, küçük beton köprüler ve yollar. Silifke Tekir Çiftliğinde :özel sulama tesisatı, beton köprüler.
Orman Çiftliğinde kurulu “Çiftlik Müzesi” ve küçük ölçekte hayvanat bahçesi tesisatı, bunların işletme gereçleri ve bütün demirbaşları.

Genel Canlı Demirbaş:
13.000 baş koyun, “kıvırcık, merinos, karagül, karaman ırklarıyla, bunların melezleri”
443 baş sığır, “Simental, Hollanda, Kırım, Jersey, Görensoy, Halep, yerli ırklarıyla bunların melezleri, yeni üretilen Orman ve Tekir cinsleri”
69 baş İngiliz, Arap, macar, yerli ve bunların melezleri, koşum ve binek atları, 58 çoban merkebi
2450 baş tavuk, “Logorn, Rodayland ve yerli ırklar”

Genel Cansız Demirbaş:
16 adet traktör, 13 harman ve biçer-döver makinası ve bütün tarım işlerini görmekte olan tarım aletlerinin tamamı
35 tonluk bir adet deniz motoru, “Yalova Çiftliği’nde”
5 adet, çiftliklerin ulaşım işlerinde çalıştırılan kamyon ve kamyonet
2 adet, çiftliklerin genel servislerinde çalıştırılan binek otomobili
19 adet, çiftliklerin genel servislerinde çalıştırılan binek ve yük arabası.

12 Haziran 1937 Cumartesi

Nihayet ayrılık vakti bir kez daha gelip çatıyordu. Ancak o, hiç bir kavuşmanın sonsuza kadar sürüp gidemeyeceğini iyi biliyordu. Gerçek kavuşmanın gönüllerde ve düşüncelerde olduğunu bilen Atatürk, bu açıdan gönlü huzur dolu olarak sessizce şehirden ayrılmak istiyordu. Nitekim 12 Haziran günü sabahın saat 03.30’unda hareket buyruğunu veriyordu. Trabzon halkının büyük bir çoğunluğunu tatlı uykusunda bırakarak, iki gece misafir kaldığı ve çok mutlu olduğu Trabzon’dan ayrılıyordu. Şehrin sokakları arasından sessizce süzülerek Belediye önüne geldiklerinde durdurduğu arabasından inerek açık bulunan manavdan bir miktar mısır alıyor ve “Geliniz Trabzon güvercinleri” diyerek, güvercinleri yemlenmeye davet ediyordu. Kısa bir süre bu sevimli kuşları yemledikten sonra yeniden arabasına binerek iskeleye hareket ediyordu. İskelede bekleyen İzmir vapuruna binip Trabzon’dan ayrıldığında saatler sabahın 05.00’ini gösteriyor ve tan yeri ağarıyordu.

Kaynakça:

Alap, Cevdet. “Büyükler Büyüğümüzün Teşrifi Münasebetiyle İntibaım.” Yeniyol Gazetesi. 5 Haziran 1937.
Albayrak, Hüseyin. Trabzon Basın Tarihi. Ankara, 1994, TDV Matbaası. 411 s.
Arıburnu, Kemal. Atatürk’ten Anılar. İstanbul, 1998, İnkılap Yayınları.
Atatürk. Seyahat Notları. Haz: Gürbüz Tüfekçi. İstanbul, 1938, Kaynak Yayınları.135 s.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Top: Nimet Arsan. Ankara 1959.Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları.
Atatürk’ün Tamim,Telgraf ve Beyannameleri IV. Der : Nimet Arsan. Ankara, 1964, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü.
Bali, A. Can-Şimşek, Rasim. Atatürk’ün Trabzon Konuşmaları. Basımevi. 88s.
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi. Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Arşivi. B1/1-20
Büyük Tarih Trabzon’da. İstanbul, 1938, Trabzon Çocuk Esirgeme Kurumu Yayını.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Sonbahar Gezileri. Çev: Nuri Onat. İstanbul, 1984, Çağdaş Yayınları.
Çapa, Mesut. Faik Ahmet Barutçu, Hayatı ve Kişiliği. Trabzon, 1998, Eser Ofset. 158 s.
Çapa, Mesut-Usta, Veysel. Milli Mücadelede Trabzon Vilayetiyle Yazışmalar. Trabzon, 1994, Trabzon Valiliği.
Çiçek, Rahmi. Milli Mücadele ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Trabzon’da Yerel Yönetim.Trabzon, 1998, Eser Ofset. 150 s.
Egeli, Münir Hayri. Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar. İstanbul, 1959, Ahmet Halit Yaşaroğlu Kitapçılık.
Goloğlu, Mahmut. “Atatürk ve Trabzon.” Trabzon 87 Kültür Sanat Yıllığı. İstanbul, 1997, Sema Matbaacılık. 423-438 s.
Goloğlu, Mahmut. Atatürk ve Trabzon.. Trabzon, 1981, TİTİA Yayınları. 91 s.
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi. Kasım- Aralık 1930 sayıları.
Halk Gazetesi Koleksiyonu.
İnan Trabzon Halkevi Mecmuası. Trabzon 1937-1944 sayıları
İstikbal Yevmi Gazete. Eylül 1924 sayıları.
Kışlalı, Ahmet Taner. “Atatürk ve Din.” Cumhuriyet Gazetesi, 1 Kasım 1998.3 s.
Kışlalı, Ahmet Taner. “Tanrıtanımazlık ve Yanlışlıklar Üzerine.” Cumhuriyet Gazetesi. 25 Kasım 1998. 3 s.
Odabaşıoğlu, Cumhur. Trabzon Belgelerle Milli Mücadele Yılları 1919-1923. Akçaabat, 1990,Top-Kar Matbbası. 554 s.
Önder, Mehmet. Atatürk’ün Yurt Gezileri. Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 481s.
Öymen, Hıfzırrahman Raşit. “Atatürk’ün Türk Milli Eğitimine Etkileri II.” Eğitim Hareketleri, Yıl:21, Cilt: 21, Sayı:246-247. Ocak-Şubat 1976. 4-5 s.
Sayıl, Mustafa Kemal. “Atatürk ve Trabzon.” Trabzon 1990. Ankara, Ajans Türk Matbaası.22-28 s.
Şimşek, Rasim. “Atatürk’ün Trabzon’u Onurlandırışı.” Kıyı Kültür ve Sanat Dergisi. Kasım 1990, Yıl:5. Sayı:56. 14-20 s.
T.B.M.M. Zabıtları.12 Haziran 1937. 266-268 s.
Tanin Gazetesi. Eylül 1924 sayıları.
Tarakçıoğlu, Mustafa Reşit. Trabzon’un Yakın Tarihi. Trabzon, 1986. K.T.Ü.Basımevi.
Trabzon’dan Atatürk’e. Trabzon, 1981, Özkan Ofset. 274 s.
Usta, Veysel. “Trabzon’da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının Kuruluşu.” Tarih ve Toplum. Sayı: 126. 29-30 s.
Usta, Veysel. Atatürk ve Trabzon, Fotoğraflar, Belgeler, Demeçler. Trabzon, 2000, Serander Yayınevi. 200 s.
Uzer, Tahsin. Atatürk Yolu Dergisi. 1959. Sayı: 2. 14. S.
Yeniyol Gazetesi Koleksiyonu
T.C. Trabzon Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Trabzon 2006 Dergisinden, Yayınlanma Tarihi : 30 Haziran 2014

Bu yazıyı paylaş
Kapat
0/0
Trabzon - Atatürk'ün Trabzon Ziyaretleri