Atatürk'ün İnkılapçılık İlkesi
Karakter Boyutu
"İnkılâp var olan müesseseleri zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medenî gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseleri koymuş olmaktır". Mustafa Kemal Atatürk
ATATÜRK'ÜN İNKILÂPÇILIK İLKESİ
GENEL BAKIŞ:
Atatürk ilke ve inkılâpları, tam ve mükemmel bir bütündür. Biri ötekini tamamlar. Birini ötekinden ayrı düşünmek ve değerlendirmek mümkün olsa bile, doğru değildir.Çünkü akılcıdır. Bilimcidir. Gerçekçidir. Atatürk ilkeleri’nin kaynağı inkılâplardır. Bunlara hâkim olan ruh ve zihniyet yapıcılık ve yaratıcılıktır. Gücünü gerçeklerden, akıl, bilim ve deney (teknoloji) üçlüsünden alır. Düşünce ile hareketi birlikte yürüterek başarılı sonuca ulaşır. Böylece; bilim ve gerçek, düşünce ve hareketle dengelenerek Atatürkçü ideoloji’yi oluşturur. Bunlar da sağlam temelleriyle yepyeni bir devlete ruh, şekil ve yön verir.
Atatürkçü Düşünce Sistemi’nde inkılâpçılık, milliyetçi bir görüşten hareket eder. Bir tarih, bir kültür ve bir medeniyet ifade eder. Daha doğrusu topyekûn bir ilerleme, yenileşme ve çağdaşlaşmadır. Bir bütün olan ilkelerin motor gücü, enerji gücü de inkılâpçılık’tır; dinamizmi o verir. Bir yandan, yarattığı devleti güçlendirmeyi ve korumayı amaçlar. Öte yandan medenî dünyanın gidişine ayak uydurmayı sağlamaya çalışır. Ayrıca da, çağdaş medeniyetin üstüne çıkarak insanlık dünyasına hizmeti ideal edinir.
Çağımızda, bilimin gelişmesi karşısında; kültürden sosyal yapıya kadar hemen her şey gelişmekte ve değişmektedir. Bunun tek çıkar yolu ve yönü bir bütün olan medeniyeti benimsemektir. Daima, daha iyiye, güzele, doğruya ve mükemmele doğru yenileşmektir. Bu; kişinin, toplumun ve bir milletin güçlü ve haysiyetli yaşaması için zorunludur. Ancak, hayatın ta kendisi olan inkılâpçılıkla gerçekleşir.înkılâpçılık, en geniş anlamı ile millî kültür alanında etkisini gösterir. İleriye, daha mükemmel yürüyüş esasına dayanır. Düşünce ve hareketlik içinde ilerlemeyen bir kültür hayatiyetini yitirir.
İNKILÂBIN TANIMI:
Bu tanımı en güzel biçimde Atatürk’te buluyoruz. Atatürk diyor ki: “Türk inkılâbı nedir? Bu inkılâp, kelimesinin ilk anda işaret ettiği ihtilâl manasından başka, ondan daha geniş bir değişikliği ifade etmektedir. Bu günkü devletimizin şekli, asırlardan beri gelen eski şekilleri ortadan kaldıran, en gelişmiş tarz olmuştur.
“Millet, uluslararası genel mücadele sahasında hayat sebebi ve kuvvet sebebi olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette bulunabileceğini bir değişmez gerçek olarak prensip saymıştır.
“Netice olarak millet, saydığım değişiklik ve inkılâpların tabiî ve zarurî icabı olarak umumî idaresinin ve bütün kanunlarının ancak, dünyevî ihtiyaçlardan mülhem ve ihtiyacın değişme ve gelişmesiyle mütemadiyen değişme ve gelişmesi esas olan dünyevî zihniyeti hayatı boyunca devam edecek bir idare saymıştır.”
“Büyük milletimizin hayatının seyrinde vücuda getirdiği bu değişiklikler herhangi bir ihtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en muazzam inkılâplardandır.”
Atatürk’ün görüş açısından İnkılâpçılık’a baktığımız zaman şunu görüyoruz. İnkılâp her hal ve şart içinde bir ilericilik, yenileşmek ve bir çağdaşlaşmaktır.Çağın gerisinde kalmış müesseseleri ortadan kaldırmaktır. Yerlerine de ileri, gelişmiş müesseseleri getirmektir. Bütün bu yenilikleri yaparken de milliyetçi ve medeniyetçi temellere dayanmak esas olacaktır. Bu sebepledir ki Atatürk:
“İnkılâp var olan müesseseleri zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medenî gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseleri koymuş olmaktır” der. 2
İnkılâpçılık’tan Maksat:
İnkılâpçılıktan maksat; Türk toplumunun, daha doğrusu Türk Milleti’nin durmasını, gerilemesini ve geriye bakmasını önlemektir. Sosyal ve kültürel hayatını çağın üstüne çıkarmaktır. Daima yenileşmeye yürümektir. Elbette bu tür bir düşünce ve hareket çağdaşlaşmayı amaçlar; çağdaş yaşama özlemini giderir. Medenî ve insanca yaşama ise insanın ve insanlığın en tabiî hakkıdır. Bu da çok çalışmayı gerekli tutar.
İNKILABIN TEMEL UNSURLARI:
İnkılâpçılık iki büyük temele dayanır. Bunlar da milliyetçilik ve medeniyetçiliktir.
Medeniyetçilik bizi devamlı olarak batı medeniyetine çağırır. Milliyetçilik ise kökümüzü öğrenerek benliğimizi bulmamızı ve kimliğimizi kazanmamızı sağlar. Her ikisinin kaynaşması ile millî varlığımız güçlenir. Yepyeni ve güçlü bir Türk bünyesi yaratılır.Büyük Atatürk, milliyetçiliği inkılâpçılık düşüncesinin temel direklerinden biri olarak kabul eder. Nitekim sohbetlerinden yurt gezilerine ve çeşitli zaman ve yerlerdeki nutuklarına kadar daima milliyetçiliği dile getirmiştir. Millî ruh, millî şuur, millî hâkimiyet, millî irade, millî güç, millî ahlâk, millî ekonomi gibi terimler üzerinde dikkat ve itina ile durmuştur. Millette bir millîlik ruhu yaratmanın inkılâpçılık için zorunlu olduğuna inanmıştır. Doğumundan ölümüne kadar da bu düşünceden asla ayrılmamıştır.
Bilindiği üzere, 1920 yılında Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş günü Mustafa Kemal Paşa: “Milletimizin kavi, mes’ut ve müstakil yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin dahilî teşkilâtımıza tamamen mutabık ve müstenit olması lâzımdır” der. 3
Aslında milliyetçilik, Atatürkçü Düşünce Sistemi’nin temel direğidir. İnkılâp ve ilkeleri’nin hiç birinden ayrı düşünülemez. Bölünmez bütünlük milliyetçilikle anlam kazanır. Yalnız hiç unutulmaması gereken bir incelik vardır. O da Atatürk Milliyetçiliğinin millî duygu ile insanî duyguyu bir arada yürütmesidir. Toplayıcı, birleştirici, bütünleştirici ve yüceltici olan milliyetçilik tam anlamı ile Türk’tür. Nitekim Atatürk;
“Türkiye’nin her köşesinde ihtilâl ve inkılâp, hakikî Türklüğe kavuşma mücadelesi olmuştur...”4 der. İnkılâpçılık’da bir diğer temel unsur da medeniyetçilikdir. Büyük Atatürk 1925 yılında, Kastamonu’da şapka inkılâbı sebebiyle yaptığı konuşmasında:
“...Efendiler, ey Millet! Biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakikî tarikat medeniyet tarikatıdır. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kâfidir” 5 der.
Atatürkçülük, ilke ve inkılâpların bütünlüğünde billurlaşır. Ruhu vatanın bütünlüğü, milletin bölünmezliğinde canlanır, bilinçlenir.
Tam, sağlam ve mükemmel bir devlet düzeni olarak da Türkiye Cumhuriyeti’nde heybetleşir.. Bütün bu gerçeklerden dolayı hiçbir düşünür onun oluşumunu peşin hükümlere, sabit fikirlere bağlayamaz... Donma ve doğmalarla izaha yeltenemez. Gerçeklere dayanarak, tamamen millî ve medenî bir oluştur. Kendi varlığını kurma, güçlendirme ve koruma ihtiyacından doğmuştur. Hızla gelişme amacını gütmüştür. Bu sebeple de Atatürk:
“..Milletimizin hedefi, milletimizin ideali; bütün dünyada, tam anlamı ile bir sosyal toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her kavmin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medenî eserlerle uyumludur. Medenî eser meydana getirmek kabiliyetinden yoksun olan kavimler, hürriyet ve bağımsızlıklarından ayrı tutulmaya mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Hayat ve geçime egemen olan kuralların zaman ile değişme, gelişme ve yenilenmesi zorunludur”.6
İNKILÂPÇILIK’TA ÖNEMLİ HUSUSLAR:
I — İnkılâbın Temel Felsefesi:
İnkılâpçılığın temel felsefesi, yapılmış bulunan inkılâpların korunması ve yaşatılmasıdır. Ayrıca; ilerleyen ve gelişen dünya karşısında, hiçbir zaman yenilemeyi aksatmamaktır. Korumada en önemli husus Atatürk ilkeleri’dir. ilkeler daima güç kaynağı olacaktır. Milletin Dinamik ideali ise yaşamayı ve yaşatılmayı sağlayacaktır. Kuşaktan kuşağa devredilmekle sürdürülecektir.
İnkılâpları yaşama ve yaşatmada esas, inkılâpları yaygınlaştırmaktır. Halka, millete mal etmektir. Ancak bu suretle Türk toplumu, medeniyet yolunda ve Türklüğünün idraki içinde, daima dinamik halde bulunabilir. Kökleşmeyi sağlayabilir. İnkılâpın felsefesi korunmadıkça inkılâplar ne korunabilir, ne yaşanıp yaşatılabilir. Ne de daha yüksek düzeylere ulaşmak imkânına kavuşulabilir.
Bunun içindir ki Büyük Atatürk; “Biz, büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp bir çağa götürdük. Bir çok eski müesseseleri yıktık. Bunların binlerce taraftarları vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak lâzım. En ileri demokrasilerde bile rejimi korumak için, sert tedbirlere müracaat edilmiştir.Bize gelince; inkılâbı koruyacak tedbirlere daha çok muhtacız.” 7 der.
İnkılâpçı felsefe; inkılâbın korunmasını da, ileri götürülmesini de tesadüfe bırakmaz. Gerçekleri görerek, yakalayarak ilmin ışığında ve aklın kılavuzluğunda güvenle yürütür. Bunun içindir ki Atatürk: “..Her tarafta olduğu gibi bizde de yeni hareketler ve cereyanlar karşısında onu hazmedemiyen kuvvetler meydana çıkabilir.
“Şunu kesinlikle bilmek gerekir ki, kazanılan hayat ve namustur. Buna tecavüz, hayat ve namusa tecavüzdür. Her ferdin bu gibi hareketlere dikkat etmesi ve onlara karşı son derece uyanık bulunması lâzımdır.” 8 der...
İnkılâbın felsefesi, inkılâplara inanmaktır. Onları inançla savunmaktır. Donmalarına, dondurulmalarına ve yozlaştırılmalarına şiddetle karşı koymaktır. Bu konuda Büyük Atatürk inanç ve güvençle şöyle demektedir; “inkılâbın kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça, başladığımız inkılâp ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonra da bu, böyle olacaktır.”9
2—İnkılâbın Ana İlkeleri:
Atatürk inkılâpları yaşayan bir tarihtir. Her an dipdiri ve taptazedir. Gerçekçi ve hayatın ta kendisi olduğu için de Türk’ün hayat tarihidir. Tamamen millîdir. Akla ve bilme dayanır. Medenîdir. Hayatın zarurî ihtiyaçlarından doğmuştur.
İnkılâbın ana ilkesi ise, Türk devletinin yeniden yapılmasıdır. Türk insanının zihin yapısında değişikliktir. Toplumun ve milletin yenileşme, gelişme istek ve arzusudur. Türk’ün kendisine has olan özellikleriyle, maddeten ve manen medeniyet ufuklarına “Yepyeni bir güneş gibi doğması”dır.. Tam ve açık anlamı ile, bir hayat, tarih, kültür ve medeniyet hamlesidir. Bu sebeple Atatürk: “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşü ile medenî bir toplum haline ulaştırmaktır, inkılâplarımızın ana ilkesi budur.” 10 der.
3 — İnkılâpçılık ve Halk:
İnkılâpçılık, hayatın her safhasında daima ilerleme ve gelişmedir.. Toplumun, milletin, yükselmesi için Türklüğün bilinci içinde, medeniyet ufuklarında devamlı bir koşudur. Atatürk’e göre her hamlenin temeli, gücü halktır. Her ilerleme ve gelişme halkın bir zarurî ihtiyacından ve isteğinden doğar.
Atatürkçülük’te bütün bir millet “Halk” deyimiyle açıklanabilir. Bu sebeple de sınıf yoktur. Çeşitli meslekler vardır. Bunlar da birbirini tamamlarlar. Eğitim ve öğretim birliği vardır. Aslolan halkın eğitilerek bilgi seviyesinin yükseltilmesidir. O nedenledir ki Atatürk; “Halkı eğiterek bilgili kılmak ve aydınları halk seviyesine indirmekten ziyade bütün halkı eğitimde aydın olarak yetiştirmek gerekir” 11 demektedir.
Halka büyük değer veren Atatürk daima halkla beraberdir. Halkın içindedir. Halkın nabzı hep elindedir. Halkın yetişmesi, yetiştirilmesi için âdeta çırpınır. İnkılâpları ilk önce halka açar, halka duyurur. Onların kabul edilmesini, benimsenmesini, korunmasını, yaygınlaşıp gelişmesini, halkın eğitiminde görür. Bunun içindir ki Atatürk;
“Ben şimdiye kadar millet ve memleket iyiliğine ne gibi hamleler, inkılâplar yapmış isem hep böyle halkımızla temas ederek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri samimiyetten kuvvet ve ilham alarak yaptım. Hedefimiz, gayemiz hep millet ve memleketimizin kurtuluşu, mutluluğu ve gelişmesidir.” 12 der.
Atatürkçülük bir ruhtur. Yeniden doğuş ruhudur. Bu ruh inkılâpçılıkta bilinçlenir. Milliyetçi ve medeniyetçi anlayışta gerçek kaynağını bulur. Bu kaynak halk içindir. Bütün mesele halkı eğiterek, onun bu kaynaktan istekle ve kana kana içmesini gerçekleştirmektir. Atatürkçü Düşünce Sistemi’nin tam ve mükemmel oluşu bundandır. Halka dayanmasındandır. Bunun içindir ki yüce Atatürk milletimize şöyle sesleniyor: “Büyük kutsî hedefler erişilmeyecek hedeflerdir. Bu sebeple her hangi bir hedefe erişmekle yetinmeyeceğiz. Daima daha ileriye varmak için çalışacağız.” 13
Hiç bir zaman unutmayalım ki halkımızın her istek ve ihtiyacı bir hedeftir. Gelişme ve yükselme yolunda doğru, hızlı ve güvenilir adımlar şarttır.
4 — İnkılâpçılıkta Hareket:
İnkılâpçılıkta hareketlilik esastır. Hareketlilik inkılâpçılığın ruhunda vardır. İnkılâpçılık ilkesi; Milletin bağımsızlığı, vatanın bütünlüğü ve toplumun huzurunu da içine alır. Zamanın akışı içinde, milletçe daima bir ilerlemeyi ifade eder. Hiçbir şeyin durmasına, donup kalmasına izin vermez. Kalıplara ve kalıplaşmalara tamamen karşıdır. Nitekim Atatürkçü Düşünce Sistemi’nin yapıcı ve yaratıcısı büyük Atatürk der ki:
“..Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahlûk için tabiî bir haldir. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevî bir kuvvet vardır ki işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yeni Türkiye’nin genç evlâtları yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeğe karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.” 14
İnkılâpçılık büyük bir canlılıktır. Her zaman ve her yerde hareketliliktir. Toplum yaşayan bir varlıktır. Bir devlet düzeni içinde yaşayan toplum da, millet de, çağın gidişine ayak uydurarak, gelişecek ve değişecektir. Ancak bunda aslolan milletin kendi özelliklerini yitirmemesi-dir. Bu sebeple Atatürk ilke ve inkılâpları Türk’tür. Türk’ün öz malıdır. Asaletiyle ve hususiyetleriyle Türktür; kaynağı millettir. Millî dinamizmdir, dir.
5—İnkılapçılıkta zaman da çok önemlidir.
Zamanlama inkılâbın benimsenmesi, korunması için zorunludur. Yenileşmenin, gelişmenin kilididir. Kilit zamanında açılmalıdır. Büyük Atatürk bunu çok iyi hesaplamış ve “millî sır” olarak saklamış, zamanı ve sırası geldikçe açıklamıştır. Ayrıca; zaman denen unsurda iki hususu birden yürütmüştür. Bir yandan inkılâpları tam ve vaktinde meydana çıkarmış; öte yandan zamanın akışı içinde hızını göstermiş.. Nitekim: “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir” dedikten sonra: “...Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.” “Bunun için bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir.” 15
6— İnkılâpların Geleceği:
İnkılâpların geleceğinin güvence altına alınması zarurî ve mecburidir. Medenî olmak için bu gerçekten bir zarurettir. Her Türk için bir hayat, bir tarih, bir kültür gereği olduğu için de mecburidir. Geleceğin güvence altına alınması ise yasalarla değil Atatürk ilkelerini ruhumuza sindirmekle olur. Atatürkçülük zordur. Gerçekçilik ister. Gerçeğin yüzü donuktur, ilim ister, ilim ise emek ister, plânlı ve devamlı çalışmayı öngörür. Akıl ister. Hem de kişisel çıkar ve yararlardan arınmış bir akıl ister. Duygusallıktan hoşlanmayan, peşin hükümlerden, sabit fikirlerden arınmış bir akıl ister. Nihayet dengeli, düzenli ve sıralı bir mantığı gerekli kılar. Bütün bunlar “Atatürkçüyüm” demekle elde edilemez. Atatürkçü Düşünce Sistemi’ni inceleyerek, araştırarak, ilke ve inkılâpların bilincine vararak elde edilir. Sonra da bir inanç haline gelir. Artık kuşaktan kuşağa aktarılarak yüce milletimizin geleceği güvence altına alınmış olur.
İnkılâp ve Dinamik İdeal:
İnkılâbın temeli millî ruhtur. Millî birlik, bütünlük ancak millî ruhun yaratılması ile gerçekleşir. Yaratılmış olan millî ruhun korunması ve devamlılığının sağlanması ile de güvence altına alınmış olur. Ayrıca; milletin kendisini tanıması, bilmesi bir millî kimlik kazanması gerekir. Bu husus da millî ruhun ayrılmaz bir parçasıdır. Milletin nereden gelip, nereye gidebileceğini bu ruh, işaretler. Bunun için millî ruhun bilincine ulaşmış, kimliğini kazanmış milletler medeniyet ufkuna dolu dizgin giderler.
Millî ruh bir yandan da devlete şekil ve yön verir. Hiç unutmayalım ki medeniyet, her şeyden önce bir devlet düzeniyle başlar. Düzenin tam ve mükemmelliği ile gelişir.. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşır. Böylece, çeşitli siyasal, sosyal ve kültürel müesseseleri vücut bulur, insanî kurallar içerisinde toplum ve millet yücelir. Düşünce ve hareket prensibi ile millete bir dinamizm verir. Büyük Atatürk bu hususu milletin dinamik ideali olarak şu biçimde niteler: “Büyük davamız, en medenî ve en çok refaha kavuşmuş millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde de temelli bir inkılâp yapmış olan büyük Türk Milleti’nin Dinamik ideali’dir. Bu ideali en kısa zamanda başarmak için fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz.”16
Milletçe maddî ve manevî varlığımızın yükseltilmesi Türk Devleti’nin dinamik idealidir. Çünkü amaç, sadece yapılan inkılâpları korumak değildir. Daima çağdaş medeniyetin getirdiklerinin üstüne çıkmaktır. Bunlar sürekli olarak yeni atılımları gerekli ve zorunlu kılar. Bu zorunluluğun yolu ve yöntemi de Atatürk ilkeleri’ne bağlı kalmaktır. Bu ilkelerin kaynağı ise inkılâplardır. Bu sebeple Türk inkılâbını Atatürk şu şekilde ifade etmektedir: “Uçurumun kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, yıllarca süren savaş.. Ondan sonra; içerde ve dışarda saygıyla tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler..” 17
Daha sonra da inkılâpları belirleyerek: “Kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler, Türkiye Cumhuriyeti’nin millî çehresini, kesin çizgileriyle ortaya çıkarmıştır. Yeni harfleri, millî tarihi, öz dili, sanatı, ilimsel müzik ve teknik kurumlarıyla kadını, erkeği her hakta eşit, modern Türk sosyetesi bu son yılların eseridir.” 18
Hiç unutulmaması gereken bir husus vardır. Bu da, Atatürk inkılâp ve ilkelerinin bir bütün olarak meydana getirdiği Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu büyük ve kutsal eser Türk milletine ve her yaşta yaratılan Türk gençliğine emanet edilmiştir. Bir başka anlamı ile de onun sonsuza kadar yaşatılması Yüce Atatürk’ün vasiyetidir. Bu vasiyet ve emanet ancak onun inkılâp ve ilkelerine bağlılıkla, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşanır ve yaşatılır.
Türkün tarihinde ne vasiyete, ne de emanete hıyanet yoktur, olmamıştır.Aziz Atatürk bu inanç ve güvenle hâlâ sağdır. Ebedî istirahatgâhında bizleri gözlemekte ve beklemektedir. Atatürkçü şair Behçet Kemal’in dediği gibi;
Biz uyurduk, o bizleri beklerdi;
Uyudu, nöbeti bizlere verdi..
Ancak, milletçe bu yüce ruhun bilincine varalım. Sadece milletimizi değil, bütün dünya milletlerini de uyaran, aydınlatan Atatürkçü Düşünce Sistemi’ne dört elle sarılalım. Millî ve medenî yaşamanın yönü de yöntemi de, ruhu da Atatürkçülük’tür.
Atatürkçülük, büyük bir ruhtur; ruh ölmez.
1 Prof. Dr. Utkan Kocatürk, “Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri” S. 71.
2 Afet inan “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” S. 250.
3 Peyami Safa “Türk inkılâbına Bakışlar” S. 94.
4 Ayın Tarihi Sayı: 49, S. 44
5 Peyami Safa “Türk İnkılâbına Bakışlar” S. 95.
6 Atatürk’ün S. ve D. Cilt II, S. 183.
7 Avni Doğan “Kurtuluş-Kuruluş ve Sonrası” S. 165.
8 Atatürk’ün S. ve D. Cilt II, S. 98.
9 İsmail Arar, “Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı” S. 56.
10 Herbert Melzig, “Atatürk’ün Başlıca Nutukları” S. 92-93.
11 Prof. Afet İnan, “T.C. nin Birinci Sanayi Plânı” S. 20.
12 Mustafa Selim İnce “Atatürk’ün Şapka İnkılâbı Kastamonu ve İnebolu Gezisi” 1925.
13 Ata. S. ve D. C. II. S. 223.
14 Cumhuriyet Gazetesi 1 Nisan 1937.
15 Atatürk’ün S. ve D. C. II, S. 272.
16 Atatürk’ün 1937 T.B.M.M. Açış Konuşması, s. 20-30.
17 Atatürk’ün S. ve D. I.e. S. 365.
18 Ayın Tarihi Sayı: 18, 1935 Sayfa. 38.
Bekir Tünay
Kaynak: ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 9, Cilt III, Temmuz 1987