Cumhuriyet Bayramı'nın 10.Yıl dönümünde kordiplomatik'in tebrik mesajını dinlerken. (29.10.1933)
Fotoğraf Kaynağı: Atatürk Gazi Mustafa Kemal, Foto Cemal Işıksel, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1969. Sayfa:109 |
Fotoğraf Sanatçısı: Cemal Işıksel |
Cumhuriyet Bayramı'nın 10.Yıl dönümünde kordiplomatik'in tebrik mesajını dinlerken. (29 Ekim 1933)
CUMHURİYETİN ONUNCU YILDÖNÜMÜNDE ATATÜRK'ÜN KORDİPLOMATİĞE BİR SÖYLEVİ
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu yıldönümünde, 29 Ekim 1933 günü "Ne mutlu Türküm diyene!" özdeyişiyle biten ünlü konuşmasını yapmadan evvel, saat 9.15'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelerek kordiplomatiğin tebriklerini toplu olarak kabul etmiştir.
Bu merasim esnasında elçilerin en kıdemlisi Sovyet Büyükelçisi Suriç, kordiplomatik adına bir söylev vererek tebriklerini bildirmiş, buna cevap olarak Atatürk de elçilere hitaben bir konuşma yapmıştır.
Bu önemli konuşma, "Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri" adlı dizinin, -Türkiye Büyük Millet Meclisi dışındaki konuşmaları kapsayan- II. cildinde* yer almadığı gibi, bu diziye ek olarak yayımlanan "Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri V"** adlı eserde de bulunmamaktadır. Söz konusu söylev, son yıllarda yayımlanan "Atatürk'ün Resmî Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri"*** adlı yapıtta da gözden kaçmış bulunmaktadır.
Gazete sütunları arasında unutulmuş olan, Atatürk'ün Türk İnkılâbı'na bakışını, bu inkılâbın millî ve insanî yönünü, yurtta barış dünyada barış ilkesinin önemini en güzel anlamıyla belirten bu kısa fakat özlü konuşmayı -Suriç'in tebrik konuşması ile beraber- sunuyoruz.
Sovyet Büyükelçisi Suriç'in, kordiplomatik adına söylevi:
Reisicumhur Hazretleri,
Nezd-i devletlerinizde ve Türkiye Cumhuriyeti nezdinde bulunan sefirler heyeti namına, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmen ilânının mutantan ve yüksek manalı onuncu yıldönümü günü münasebetiyle zat-ı devletlerine tebrikâtımızı ve milletlerimizin tebriklerini arz etmekle şerefyabım. Ve bu tatlı vazifeyi ifa etmekle bahtiyarım.
Biz burada bulunanlarla milletlerimizi, birçok müşküllere ve bütün dünyanın geçirmekte olduğu iktisadî buhrana rağmen memleketinizin siyasî, iktisadî ve harsî sahalarda elde etmiş olduğu parlak muvaffakiyetlere şahit olduk. Bu muvaffakiyetler yalnız memleketiniz için değil, teşvikkâr bir misal teşkil etmekte olduğu diğer memleketler için de kıymetlidir.
Ben ve bütün arkadaşlarım, son seneler zarfında sizin basiretkârane ve durbinane idarenizle muavinlerinizin idaresi altında memleketinizin terakki yolunda şaşırmaksızın yürüyerek ve sizin eser-i ilhamınız olan ilk siyasî akitlerde çizilmiş olan gayeleri tahakkuk ettirerek hars ve iktisat nokta-i nazarından ne suretle inkişafa mazhar olduğunun canlı şahitleri olduk. Manevî ehemmiyetlerinden kat'ı nazar bu muvaffakiyetlerin diğer milletler için maddî bir kıymeti de vardır; çünkü cihanın terakkisi eserine, diğer milletlerin harsî ve iktisadî inkişafına ve cihanın sulh davasına kıymetli bir hizmettir. Reisicumhur Hazretleri,
Bu büyük günü size bir kere daha tebrik ederken şahsım ve arkadaşlarım namına zat-ı devletleri tarafından başlanılmış olan eserin, gerek Türk milletinin ve gerek bütün beşeriyetin nef'ine yeni yeni terakkiler ve muvaffakiyetler elde etmek suretiyle inkişafa devam edeceğine katiyetle kani olduğumuzu arz ederim. Eminiz ki, bu terakki neticesi olarak Türk milleti, zengin tarihî mazisinin ve son senelerdeki muvaffakiyetlerinin hak olarak bahşetmekte olduğu yüksek hars ve yüksek refah seviyesine çıkacaktır.
Reisicumhur Hazretleri,
Bundan sonraki muvaffakiyet-i devletleri, sıhhatleri ve ifa etmekte olduğunuz feyizli mesai için kuvvet ve afiyet temennilerimizi arz ederim.
Atatürk'ün, kordiplomatik adına verilen söyleve cevap konuşması:
"Büyükelçi Efendi,
Muhterem kordiplomatiğe, sizin vasıtanızla bana yapmak lûtfunda bulunduğu tebrik ve temennilerden dolayı hararetle teşekkür ederim. Bu vazifeyi ifâ için kullandığınız sevimli sözler için size de bilhassa teşekkür ederim. Bugün, Cumhuriyetin 10. yıldönümünü kutluyoruz.
Büyükelçi Hazretleri, bu rejimin doğuşunda ve tekâmülünde bizzat hazır bulundunuz. Binaenaleyh sizi kordiplomatiğin en kıdemlisi ve memleketimizin mücerrep dostu olarak selâmlamakla bahtiyarım.
Bu münasebetle, yürekten selâmladığım kordiplomatik azasını etrafımda görmek benim için bilhassa zevklidir.
Efendiler, haricî siyasetimiz, bidayette kendisine çizdiği hatt-ı hareketten asla inhiraf etmemiştir. Haricî siyasetimiz daima milletler refahının müvellidi olan sulh içinde, memleketin inkişafını istihdaf etmiştir. Bu inkişafı, tam ve mutlak olarak, bütün milletlere temenniederiz.
Efendiler, burada bana yapılan temennilerden dolayı, bununla sizi tavzif eden hükümetlerinize, Türk milletinin teşekkürleriyle birlikte bütün minnettarlığımın ifadesini bildirmenizi rica ederim. Duvayen Efendi, size de şahsî vifak ve dostluk gayretlerinizden dolayı bütün memnuniyetimi beyan etmek isterim. Efendiler, Türk inkılâbı kurucudur. Türk ihtilâli, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir. Bu inkılâbın hararetli ve îmanlı bir yapıcısı sıfatiyle dünyaya açık yürekle, hulûsla ve dostlukla bakıyorum.
Bu heyecan ve büyük sevinç gününde size bu samimî teminatı vermekledir ki, memleketlerinize karşı olan hissiyatımı en iyi bir tarzda ifade etmiş oluyorum.****
Yrd. Doç. Dr. Hülya BAYKAL
*Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü, 2. basım, 1959.
** Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Tamim ve Telgrafları V, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, 1972.
*** Atatürk'ün Resmî Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, Hazırlayan: Sadi Borak, Halkevleri Atatürk Enstitüsü Araştırma Yayınları: 12, 1980.
**** Hâkimiyet-i Milliye gazetesi, 30.10.1933.
ATATÜRK'ÜN TÜRK BİRLİĞİ
1933 yılı 29 Ekim gecesi, herkes Cumhuriyet'in 10. yılını kutluyor. Atatürk o sırada Türk Ocağı'nda yabancı diplomatlara yemek veriyor, davetliler gecenin ilerleyen saatlerinde birer ikişer dağılırlar, Atatürk yakın arkadaşları Salih Bozok, Kılıç Ali, Nuri Conker'i kastederek "Bizimkiler nerede ?" diye sorar, Tevfik Rüştü Aras (Atatürk'ün Dışişleri Bakanı) Ziraat Bankası salonundaki baloda olduklarını söyler.
Hep beraber Ziraat Bankası'nın balo salonuna giderler. İçerisi tıklım tıklımdır, Atatürk gelince herkes alkışlar, "Yaşa Gazi Paşam" şeklinde tezahürat yapar. Atatürk halkıyla sohbet etmeyi çok sevdiği için sandalye ve masa ister ki isteyenler ona sorularına sorabilsinler. Soru sormak için gelen kişilerden biri Zeki isimli 25 yaşlarında bir doktordur. Şunu sorar;
- Gazi Paşam! Saltanatı kaldırdık, hilafeti meclisin manevi şahsiyetinin içine aldık; bunlar yapılana kadar bir milletin ideali olabilirler, fakat yapıldıktan sonra yeni bir düzen kurulur ve işler... Onun iyi işlemesi, kötü işlemesi, ideal değildir, iyi işlemesini sağlamaya mecburuz! Yaptığımız öteki devrimler de yapıldığı an ideal olmaktan çıkar. Artık ideallerimiz, yaşadığımız gerçekler haline dönüşmüştür. İyi ya da kötü sonuç vermesi bizim sorumluluğumuzun sonuçlarını belirler.
Ama bir de Milletlerin babadan-oğula sıçrayan uzun vadeli idealleri vardır. Siz bize böyle bir ideal aşılamadınız! Yahut benim bundan haberim yok! Bunu bize açıklar mısınız Gazi Hazretleri ?
Atatürk bu soruya şöyle cevap verir;
- "Bunlar vicdanımıza yazılmış gerçeklerdir; konuşulmaz, yaşanır!"
Elbet bu milletin bir ülküsü olacaktır ama bu ülküler devletler tarafından açıklanmaz; Millet tarafından yaşanır! Nasıl, bakarken gözlerimizi görmüyor, onunla herşeyi görüyorsak, Ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve herşeyi ona göre yaparız... Ben Devlet Başkanıyım! Sorumluluklarım vardır! Bu sorumluluklarım altında konuşamam! Bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım.
Sonra Atatürk halkın Cumhuriyet bayramını tekrar kutlar ve Dr. Zeki’yi yanına alarak Genel Müdür’ün odasına çıkar. Atatürk’ün arkasında duvarda bir Türkiye haritası vardır. Karşısında oturan Dr. Zeki’ye :
- "Benim arkamdaki haritayı görüyor musun?"
- "Evet Paşam."
- "O haritada Türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var, Onu da görüyor musun?"
- "Evet, görüyorum Paşa Hazretleri."
- "Hah. İşte o ağırlık benim omuzlarım üstündedir. Omuzlarım üstünde olduğu için, ben konuşamam!"
Düşün bir kere.. Osmanlı İmparatorluğu ne oldu? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu? Daha dün bunlar vardılar.. Dünyaya hükmediyorlardı! Avrupa’yı ürküten Almanya’dan bugün ne kaldı?.. Demek hiçbir şey sür-git değildir! Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az birşey kalacaktır. Devletler ve Milletler, bu idrakin içine olmalıdırlar.
Bugün Sovyetler Rusya dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir.. Devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var ! Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir ! Bugün elinde sımsıkı tuttuğu Milletler, avuçlarından sıyrılabilirler.. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir !
İşte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir !
Bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onları arkalamaya hazır olmalıyız !
-“Hazır olmak” yalnız o günü susup beklemek değildir, “hazırlanmak lazımdır”. Milletler, buna nasıl hazırlanırlar? Manevi köprülerini sağlam tutarak! Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür! Bugün biz , bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz! Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur! Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz; Bizim, onlara yaklaşmamız gerekli...
Tarih bağı kurmamız lazım.. Folklor bağı kurmamız lazım .. Dil bağı kurmamız lazım..
-Bunları kim yapacak?
-Elbette biz..
-Nasıl yapacağız.
-İşte görüyorsunuz , “Dil Encümenleri”, “Tarih Encümenleri” kuruluyor. Dilimizi, onun diline yaklaştırmaya, tarihimizi ortak payda haline getirmeye çalışıyoruz. Böylece, birbirimizi daha kolay anlar hale geleceğiz. Bir sevgi parlayacak aramızda, tıpkı bir vücut gibi, kaderde ve mutlulukta birbirimizi duyacağız ve arayacağız. Ortak bir dil amaçladığımız gibi, ortak bir tarih öğretimiz olması gerekli.. Ortak bir mazimiz var, bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım. Bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi Orta Asya’dan başlattık! Bizim çocuklarımız, orada yaşayanları bilmelidirler. Orada yaşayanlar da bizi bilmeli..
-İşte bunu sağlamak için de “Türkiyat Enstitüsü”nü kurduk. Kültürlerimizi, bütünleştirmeye çalışıyoruz! Ama bunlar, açıktan yapılmaz. Adı konarak yapılacak işlerden değildir. Yanlış anlaşılabildiği gibi, savaşlara da sebep olabilir. Bunlar, devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir.
İşitiyorum: Benim dil ve tarih ile uğraştığımı gören kısa düşünceli bazı vatandaşlarımız; “Paşanın işi yok! Dil ile Tarih ile uğraşmaya başladı” diyorlarmış. Yağma yok! Benim işim başımdan aşkın. Ben bugün çağdaş bir Türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının Türkiye’sinin temellerini de atmaya o kadar dikkat ediyorum.
Bu yaptıklarımız, hiçbir millete düşmanlık değildir.
Barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız!
Ama durmadan değişen dünyada, yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız.
Bunları sana, akıllı bir genç olduğun için söylüyorum. Açıktan söylemiyorum, kulağına söylüyorum.. Sen bil, gerekçesini kimseye söylemeden böyle davran, çevrenin de böyle davranması için gerekeni yap! İdealler konuşulmaz, yaşanır!
İşte senin sorunun karşılığını da böylece vermiş oldum!
Gece ilerlemişti. Atatürk arkadaşları ile birlikte, bulvara çıktığı zaman, taze bir sabah Ankara göklerinde ışımaya başlamıştı.
Not: Olay İhsan Sabri Çağlayangil’den dinlenmiş, Sebati Ataman, Kılıç Ali, Tevfik Rüştü Aras, Hikmet Bayur tarafından doğrulanmıştır.
Kaynak: Atatürk'ün Avrasya Devleti/ İsmet Bozdağ