Mustafa Kemal Ertuğrul Yatı ile İstanbul'a girerken İstanbulluları selamlıyor. (01.07.1927)
Fotoğrafdakiler: Mustafa Kemal'in yanındaki Kazım Özalp bulunmaktadır. |
Mustafa Kemal Ertuğrul Yatı ile İstanbul'a girerken İstanbulluları selamlıyor. (1 Temmuz 1927)
1 TEMMUZ 1927, İSTANBUL
1927 yılının 1 Temmuz gününde, trenimiz yavaş yavaş gara girmeye başlamadan, tüm güzergahımızın Atatürk resimleriyle, bayrak ve konfetilerle, defne yapraklarıyla donatılmış olduğunu gördük. Bu arada asker ve polis büyük bir tedbir alarak hazır kıta bekler vaziyette görülüyordu. Tam İzmit Garı'na girerken çok büyük bir takın hazırlanmış olduğunu gördük. Ön yüzünde BÜYÜK ATATÜRK, BU MİLLET SENİNLE YAŞAR, diğer tarafında da YAŞA GAZİ YAŞA yazıları görülüyordu. İstanbul ve İzmit'in tüm erkek ve kadın mümessilleri, belediye heyetleri, idman kulüpleri sporcuları, İstanbul Valisi, Kolordu Komutanı, vs. heyetlere mensup kişiler dört gözle Gazi Mustafa Kemal'ini bekliyordu. Saat 12'ye doğru İzmit Garı'na bu ahvalde vasıl olduk. O büyük kalabalık Gazi'yi görmek için dört gözle trenden inmesini bekliyordu. Gazi o gün çok şık giyinmişti. Siyah elbiseleri altına siyah rugan iskarpin, çok şık beyaz çizgili bir kravatı ile pencerede görünür görünmez çığlıklarla yaşa, var ol avazeleri, kornalar, lokomotifin düdüğü, ortalığı bir anda çın çın çınlatmaya başlamıştı.
Biz de ikinci vagondan, kalplerimiz adeta dışarıya çıkacakmış gibi büyük bir heyecan ve coşkuyla seyrediyorduk. Trenden indiği anda, top atışları ortalığı inletmeye başlamıştı. İstanbul ve İzmit heyeti, Gazi'nin tek tek ellerini sıkarak hoş geldin dedikten sonra, sonradan adının Muhtar olduğunu öğrendiğimiz bir İstanbul Milletvekili kısa, ama çok veciz cümlelerle bir nutuk söyledi. Gazi çok keyifli ve mutlu şekilde gülümsüyor, halka eliyle selamlar yolluyor, yer gök alkışlarla inliyordu. Seremoniden sonra askeri kıtayı da selamladı ve grup halinde istasyondan çıktık ve bizi bekleyen Ertuğrul Yatı'na gitmek üzere rıhtımdaki askeri motorlara bindik ve top atışlan eşliğinde Ertuğrul Yatı'na geldik. Refakatindeki Nuri Bozok, Cevat Abbas ve Kılıç Ali beyler ve birkaç mebus daha bulunuyordu.
İzmit Körfezi'nde başta Hamidiye Zırhlısı olmak üzere Berk, Peyk, Basra, savunma gemileri peş peşe sıralanmışlar. İzmit Bahriye Komutanlığı tüm hazırlığını yapmış, bembeyaz elbiseleriyle bahriyeliler dolmuş, sahilde halk heyecan içinde. Bu arada Marmara kıyısındaki şehirlerden gelen halk, vapurlarla liman açığında Atatürk'ü coşkuyla alkışlıyorlardı.
Hamidiye Kruvazörü'nün refakatinde düdük ve top sesleriyle yola koyulduk. Gazi biraz yorulmuştu, hemen özel kamarasına götürdük, "Biraz istirahat edeceğim" diyerek hepimizi yolladı.
Bir müddet dinlendikten sonra İbrahim'i çağırdı, sofra hazırlandı, arkadaşlarıyla yemek yendi, sohbetler yapıldı. Yatta bulunan gazeteciler izin isteyerek röportaja ve fotoğraf çekmeye başladılar. Onlarla şakalaşarak, adeta sohbet gibi röportajlar yaptı, gülümseyerek resimler çektirdi; çok keyifliydi.
Ertuğrul Yatı’nda öğle yemeği sırasında. (1 Temmuz 1927)
Gebze'ye doğru gelmiştik, sahillerde biriken halkın coşkusuna el sallayarak cevap veriyordu. Bir ara masada otururken ileri doğru bakarak "Eh, Büyükada görüldü, demek ki geliyoruz" dedi.
Nitekim İstanbul Boğazı'na yaklaşırken bir alay takalar, tekneler, kayıklar, mavnalar vs. düdüklerini çalarak, içlerindekilerde naralar atarak, Gazilerini karşılıyorlardı, hatta bazıları öyle yanaşıyordu ki, birkaç kere tehlike atlattılar.
Bu arada tahminen Heybeliada civarında, İstanbul'dan gelen devlet ve matbuat erkanı birkaç motorla, Ertuğrul'a yanaşarak gemiye vasıl oldular, Gazi kendilerini güvertede kabul etti, iltifatlarda bulundu. Aman Allahım, elindeki ipek mendilini sevgili halkına sallarkenki gülüşü, mutluluğu ve o insanlara verdiği heyecan görülmeye değerdi ve ne mutlu ki ben o anları hem de en yakınında olarak görüyor ve yaşıyordum.
Ertuğrul Yatı ile İstanbul'a girerken İstanbul’luları selamlıyor. (1 Temmuz 1927)
Artık Moda'ya yaklaşmıştık ki, bize döndü ve bana bir dürbün verin dedi, hemen koşup bir dürbün getirdik. Fenerbahçe ve Kalamış Koyu'na doğru bakarak "Ne güzel, ne güzel" buyurdular.
Ertuğrul Yatı'nda yanında TBMM Başkanı Kazım Özalp bulunmaktadır. (1 Temmuz 1927)
Bilahare Sarayburnu'ndan, karşı sahil yönüne geçerek, Ortaköy, Beşiktaş ve derken Dolmabahçe Sarayı önüne geldik. Akşam altı sularıydı. Seyrisefain'e (Osmanlı'da denizyolları) ait bir botla Atatürk, bahriye mızıkasının çalmasıyla, kendilerini karşılayanların alkışlarıyla sahile çıktı, her taraf çiçek bahçesiydi. Kırmızı halılar üzerinden selamlık kapısından Saray'a avdet ettik. Atatürk'le İstanbul ve Dolmabahçe Sarayı günlerimiz işte böyle çok güzel bir şekilde başlamıştı.
İstanbul Dolmabahçe Sarayı'na gelişinde kız kardeşi Makbule Atadan tarafından karşılanışı. (1 Temmuz 1927)
Çok kısa bir istirahattan sonra, muayede salonunda İstanbul mümessillerine bir hitabede bulundular. Hitaplarında İstanbul'dan bahsederken "İki Cihanın Mültekasında" diye tanımlamasını hiç unutamam.
Bilahare bu aşağı kattaki salonda sıkılan Atatürk, mabeyin dairesi tarafında bulunan zülvecheyn salonunda sofranın kurulmasını emir buyurdular. Salon yanındaki kütüphanede deçalışmalarını yapacaklarını bildirdiler.
Saat 18:00'i geçince bandodan sonra deniz tarafında sofra kurulmuş, Zeki Bey şefliğinde orkestra çalmaya başlamış ve Atatürk de dostlarıyla yemeğe oturmuştu. Saat 22:00-23:00 aralarında ise Hafız Yaşar Bey idaresindeki alaturka fasıl heyeti, salonun bir köşesinde yerini almış ve alaturka fasılda başlamıştı.
Kaynak: Atatürk'ün Yanı Başında, Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu'nun Hatıraları. Derleyen: Mustafa Kemal Ulusu, Doğan Kitap, Ekim 2008. ISBN: 978-975-991-954-2. Sayfa: 23-25