Kastamonu'da şapka giymenin gereğini anlatan Atatürk, Ankara’ya dönüşünde şapka giymiş bir topluluk tarafından karşılanıyor. (01.09.1925)
Kastamonu'da şapka giymenin gereğini anlatan Atatürk, Ankara’ya dönüşünde şapka giymiş bir topluluk tarafından karşılanıyor. (1 Eylül 1925)
Sağında Hakkı Tarık Us, solunda İsmet İnönü, Doktor Refik Saydam, Mahmut Esat Bozkurt, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Fevzi Çakmak bulunmaktadır.
ŞAPKA DEVRİMİ
Türk ulusunun çağdaş değerlere kavuşması için köklü yenilikler yapan Atatürk, aynı zamanda yaptığı yeniliklerin, cehaletin acılarını çeken tüm İslam uluslarının uyanışına da katkı sağlamasını istemekteydi. O, iç ve dış görünüşü uyumlu uygar Türk insanı örneğiyle, kaynağını inanç sömürüsüne dayandıran bağnaz anlayışın kıyafeti dinselleştirme çabalarındaki yanlışlığını İslam ülkeleri halklarına göstermeyi amaç edinmişti. Çünkü giyimdeki bağnazlığın yıkılmasının düşüncedeki bağnazlığın yıkılışını kolaylaştıracağını bilmekteydi. Kıyafetlerin dinsel bir niteliğinin olamayacağı gerçeğini görmek, bu konudaki inanç sömürüsünün ortadan kaldırılması açısından oldukça önemliydi.
Atatürk, hiçbir zaman hoşgörü olsun diye başkalarının çağ dışı yaklaşımlarını onaylama iki yüzlülüğünü göstermemiştir. İslam dünyasının, uygarlık âleminin gerisinde kalmasının temel nedeninin, çağ dışı anlayış ve uygulamalar olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Doğruluğuna inandığı şeyleri ortamına bakmaksızın söylemiştir. Ona göre doğru olan, başkalarının yanlışlarını nezaket olsun diye paylaşmak değil, başkaları ile doğru olanda buluşturmaktır. Aşağıdaki anekdot, Atatürk’ün doğruluğuna inandığı ilkeleri savunmadaki ödünsüz kararlılığını yansıtması açısından önemlidir:
Atatürk sağ iken büyük İslam kongrelerinden birine biz de çağrılmıştık. Kongre, Mekke’de toplanacaktı. Atatürk’ün bir delege göndermeye razı olup olmayacağını merak ediyorduk.
Hiç tereddütsüz karar verdi. Türklüğünden kibir denecek kadar gurur duyan büyük adam, milleti ile aynı dinden olanları da gerilik ve kölelikten kurtulmuş görmek için elinden geleni yapmak istemiştir. Müslümanlık yeniden şereflendikçe nasıl Türklerin bundan manevi bir hissesi olacaksa on milyonlarca Müslüman ya geri ya köle kaldıkça bundan Türklere de bir utanç payı düşme ihtimali var mıydı?
Biliyordu ki Mekke’ye şapka ile gidilemez. Ama daha iyi biliyordu ki başlık ve kıyafet değiştirmekle din değiştirileceğini zanneden bir toplum ne gerilik ne de kölelikten kurtulabilir. Milletvekillerinden Edip Servet Tör’ü çağırdı:
- "Mekke’ye gidip beni temsil edeceksin, dedi. Türk’sün ve Müslümansın. Türklük, Müslümanlığın öncüsü ve kılavuzudur. Müslüman milletleri uygarlaşmaktan alıkoyan batıl itikatları yıkmak için Mekke’ye şapka ile gireceksin. Kara taassup seni parçalamaya bile kalksa başını vereceksin, fakat eğilmeyeceksin.”
Edip Servet Tör, Mekke’ye şapka ile girdi. Müslüman delegelerin en itibarlısı o idi. Kongrenin sonuna kadar, Mustafa Kemal mucizesine hayranlık duyan heyetler arasında, Kemalist Türkiye’yi efendice temsil etti.
Kaynak: Falih Rıfkı Atay, Niçin Kurtulamadık? İstanbul, 1953, Sayfa: 33-34
Fotoğraf kaynağı: ATATÜRK, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları. Hazırlayan Mehmet Özel (Güzel Sanatlar Genel Müdürü), Sayfa: 124